30 Kasım 2010 Salı

Kucuk adam, mutlu tepe


2 Subat, 1913 – 16 Agustos, 2008
Fukuoka elinde tohum topu ile
Foto: NaturalFarming.org


"Masanobu Fukuoka"nin anlami iste buymus! Gercekten de kendisi fotograflarindan anladigim kadariyla ufacik tefecik, narenciye bahceleriyle pirinc tarlalarinin oldugu tepe ise onun ellerine emanet edilmis olmaktan cok mutlu olmali. Aslinda narenciye bahceleri ve pirinc tarlasi diyerek haksizlik ediyorum cunku Fukuoka bildigimiz anlamda bir ciftci degil. Mutlu tepelerindeki narenciye bahcesinde agaclar arasinda yari yabanilesmis sebzeler, yesil gubre bitkileri doluymus. Kislari arpa ve bugdayla donusumlu ektigi, susuz yetistirdigi pirinci ise hic bir zaman eslikci bitkisiz (beyaz akgul) ekmiyormus. Yontemleri bir baska yaziya. Turkceye Dogal Tarim olarak cevrilen, ingilizcede "natural farming" (dogal tarim), "do-nothing farming" (eylemsiz tarim) olarak da ifade edilen bu tarim felsefesini bir seri yazida anlatmaya calisacagim. Bu seriye Fukuoka kimmis diye tanitarak baslamak istedim.

Fukuoka'yi "polymath" (cok sey bilen) olarak tanimlamis wikipedia. Calisma hayatina bitki patolojisi uzerine biyolog olarak baslayan Fukuoka aslinda ciftci, egitmen (sensei), yazar, doga bilimci, sanatci, cizer, arastirmaci kimliklerini de tasimis uzerinde. [1]

One Straw Revolution (turkceye Ekin Sapi Devrimi olarak cevrildi) ile tanidik onu ilk. Kitap hem tarimla hem de yasamla ilgili bir felsefe kitabi neredeyse. Bu tanitim yazisina ilk basladigimda, tam bir kaos halinde, ordan oraya ziplayarak yazarken, kitabi ceviren sevgili Aykut Istanbullu'nun tanitim yazisi aklima geldi. O kadar guzel yazmis ki izniyle bir kismini alintiliyorum:

##
Masanobu Fukuoka Japonya’nın güneyinde küçük bir adada yüz yıllardır tarım yaparak yaşayan bir aileden geldi ve mikrobiyoloji üzerine eğitim alarak uzun yıllar bitki hastalıkları üzerine çalıştı. Henüz yirmibeş yaşındayken yakalandığı ağır zatürrenin onu ölümün kıyısına getirmesinin hemen ardından bir gün sabaha karşı farkettiği şu gerçek yaşamını değiştirdi: "bu dünyada hiç ama hiçbir şey yok, insanlık hiç ama hiçbir şey bilmiyor. Hiçbir şeyin hakiki bir değeri yok ve bütün eylemler nafile, anlamsız birer çabalar." En iyisini doğa bilir.

İnsanoğlunun yaşamı kontrol etme hatta anlama çabası bile nafile ve özünde yıkıcıdır. Bu farkedişin ardından köyüne dönen Fukuoka, ilk önce kendisine emanet edilen narenciye bahçelerinde bu yöntemi dener ve o zamana kadar budanmış olan ağaçları ve sürülmüş olan bahçe toprağını kendi hallerine bırakarak bütün meyve bahçesinin solarak yokolmasını izler. Aldığı ilk ders doğaya dönüşün bir anda herşeyi bırakarak yapılamayacağıdır.

Savaş sırasında 5 yılını yine devlet için bitki hastalıkları üzerine çalışarak geçiren Fukuoka bunun hemen ardından köyüne dönerek felsefesini uygulamaya girişir. Yeni bir yöntem geliştirmenin yaygın yolu "şunu denesek nasıl olur? bunu denesek nasıl olur?" diye sorarak bir sürü yeni şeyi birbirinin üstüne denemektir. Oysa Fukuoka bunun tam tersini yapar ve en sonunda şu sonuca varır: sürmeye gerek yoktur, gübrelemeye gerek yoktur, kompost yapmaya gerek yoktur, böcek ilacı kullanmaya gerek yoktur. Bu noktaya kadar indiğinizde, gerçekten gerekli olan çok az tarım uygulaması vardır.

Fukuoka her fırsatta bunun yalnızca bir tarım yöntemi olmadığını vurgular: "İnsanın gelişmiş tekniklerinin gerekli görünmelerinin nedeni, doğal dengenin aynı yöntemler kullanılarak ciddi şekilde bozulması sonucunda toprağın onlara bağımlı hale gelmiş olmasıdır…İnsanlar hastalıklı bir çevre yarattıkları zaman doktorlar ve ilaçlar gerekli hale gelirler. Resmi eğitimin hiçbir temel değeri yoktur ama insanlık, insanın hayatta kalması için "eğitimli" olmasını gerektiren koşulları yarattığı zaman gerekli hale gelir."
##

Ilgilenenler icin, Masanobu Fukuoka’nin batida yayimlanan kitaplari:
● The One-Straw Revolution (1975)
● The Natural Way of Farming – The Theory and Practice of Green Philosophy (1976)
● The Road Back to Nature – Regaining the Paradise Lost (1987)
● The Ultimatum of God Nature - The One-Straw Revolution - A Recapitulation (1996)

Ekin Sapı Devrimi Kaos yayinlari tarafindan yayinlanmis, The Natural Way of Farming'in cevirisi tamamlanmis, Kaos Yayinlari’ndan cikmak uzere. Son kitabi The Ultimatum of God Nature ise cevirilme asamasinda.


[1] http://en.wikipedia.org/wiki/Masanobu_Fukuoka

26 Kasım 2010 Cuma

Bir Minicik Aslanbiyigi Kokunun Dusundurdukleri



Bu minicik aslan biyigini posetten dikmek icin cikarirken kokleri topraktan ayriliverdi. Fotografta bas ve isaret parmaklarimin birlestigi yerde, kok basliyor. Normalde agaclarin kokleri yer altinda agacin toprak ustundeki seklinin bir izdusumu gibi olurmus. Ama sadece ilk basta, koklerini yeni buyuturken kokler govdenin 4-5 kati olurmus. Ufaklik once koklerini salip, kendini guvende hissetmeye baslayinca buyumeye basliyor anlasilan. Iste tam da bu nedenle, herhangi bir bitkiyi posettense yerinde hem de tohumdan baslatmak en guzeli. Bu sene sonbaharda posette baslattiklarimizi yazin yerlerine dikmek istemedik. Sulama problemleri yuzunden. Simdi yagmurlarla dikimlere basladik. Ama posette bir yumaga donmus kokleri gordukce, ya da posetin deliklerinden topraga koklerini salmis fidanlarin koklerini topraktan catir catir soktukce icimiz nasil acidi, anlatamam!

Ote yandan posette bir cok fidan yetistirmenin bakim acisindan kolayligi da inkar edilemez. Son bir kac fidanimizda sut kartonlarini denedik. Cok basarili. Sut kartonunun alt ve ust kismini kesip atiyoruz. Bunlari bir tepsiye yan yana diziyoruz.
Ilk ana yapraklarini cikarir cikarmaz yerlerine dikiyoruz. Dikerken de fidani sut kartonu ile dikiyoruz, topraga yerlestirdikten sonra kartonu ustten cekiveriyoruz. Karton topragin icinden kolayca cikiveriyor. Boylece kokleri zarar gormeden yeni yerine yerlesiyor.

Ama hala, en onemli sey koklerin kartonun disina tasmamasina ozen gostermek. Ve belki de dikimi illa ki yaza gelenleri elle sulamayi goze alip yerlerine dikmek!

24 Kasım 2010 Çarşamba

Datcali Venusler Is Basinda

Biliyorsunuz, burada isler bizi epey asmis durumda. Her yeni ogrendigimizi uygulamaya kalkinca hep zamana karsi bir yaris icinde buluyoruz kendimizi. Ogrenmenin sonu yok demisler, bu demek oluyor ki uzunca bir sure bu tempo devam edecek!:)

Neyse ki, bu aralar arkadaslarimiz bize el veriyorlar. Hem de nasil! Bir kac hafta once Panos'un 3 gunluk Dogal Tarim seminerine gitmistim. Tam yola cikacagim gun ciddi bir ekim calismasi yaptik.



Sevgili Oya ve Melda ile neler ekmedik neler. Mese, hunnap, Datca'nin yaban erigi, aslan biyigi, adini bilmedigimiz bir kac cesit legum sarmasik! Hatunlarin elinin degdigi her sey yeseriyor; daha 2 hafta olmadan sarmasiklar boylarini gostermeye basladilar olanca guzellikleriyle.

Bugun bir parti daha yaptik. Bu sefer de sevgili Oya ve Necla cok daha zor bir iste beni yalniz birakmadilar. Mandalamizin ekim isini bitirdik.



Aslinda mandalinin alt yapisini hazirlayan Tugrul. Haftalardir ince ince isliyordu yerini. Sonunda bitirdi ve bana basla isaretini verdi. Ayberk'le hazirladigimiz kompostla besledigimiz topraga, 3 gundur her firsatta yaptigim tohum toplarini (pek yakinda anlatacagim bu tohum topu olayini), baklagillerden bakla, nohut, bezelye ve sevgili Evren'in hediyesi "Mungo Bohnen" (Mung bean) ile destekleyerek sactik. Gorunen o ki mung fasulyesi benim cok sevdigim uzakdogu ve hint mutfaginin vazgecilmez bir parcasi. Eger bizim iklimi sevip de urun alabilirsek "mecburen" bir iki tarifi denemem gerekecek!:)



Ustunu de saman ile kaplayinca yumusacik, yagmurlari elimizde sicacik bir cay bardagi beklemekten baska yapacak bir is kalmadi.Asil keyifse, bu bahceden birlikte hasat yapmak olacak.



Bu gece yattigi yeri sevecek 3 hatun var, sabah yataktan nasil kalkacaklar hic fikrim yok ama!:)