6 Kasım 2009 Cuma

Gundemi Takip: GDO'lu Gidalar

Radikal gazetesinde Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu'nun hazırladığı broşürden bir bölüm yayinlandi. Su siralar dolasan bilgiden cok korkutucu ve komplocu mesajlar iceren pek cok yaziya gore daha iyi hazirlanmis gibi geldi. Buyrun:

04/11/2009 12:05

Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar (GDO) ve ürünlerinin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimine ilişkin yönetmelik ülkemizde büyük bir tartışma yarattı. GDO'lu ürünlerin insan sağlığına etkisi ne olacak? Sorusu tartışmalarda öne çıkarken konunun henüz gündeme gelmeyen ekonomik-ticari pek çok yönü de olduğu yavaş yavaş belirginleşiyor. Önümüzdeki günlerde konuyla ilgili yasa tasarısının da Meclis'e getirileceğini göz önüne alarak, uzun süredir konuyu kamuoyunun gündeme getirmek için çaba harcayan Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu'nun hazırladığı broşürden bir bölümü yayımlıyoruz





10 SORUDA GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR

1 - Çiftçilerin hasattan tohumunu ayırma hakkı ihlal ediliyor mu?
Bilindiği gibi biz köylüler geleneksel (bilge) köylü tarımcılığında yeniden ekilmek üzere ürettiğimiz ürünümüzden tohumluğumuzu ayırabiliyor ve saklayabiliyorduk. Bu amaçla Tarım Bakanlığı tarafından köylerde kurulmuş olan selektör dairelerinde, ürünümüzden ayırdığımız tohumlukları yabani tohumlardan ayırıyor, yeterli irilikte ve olgunlukta olanları seçiyor, kullanıyorduk. Üretimimizi bu şekilde ayırdığımız tohumluğumuzla özgür bir biçimde sürdürüyorduk. Tarımı ve çiftçiyi var eden, tarımsal üretimin günümüze kadar sürmesini sağlayan bu bitki üretme hakkımız ilkönce selektör dairelerinin kapatılması, daha sonra da dışarıdan tohum alımının serbest bırakılmasıyla budanmaya başlandı.
Ardından milyarlarca çiftçiye ait olan bitki üretme hakkı şimdilerde sayıları 10’u bulmayan tohum şirketlerine tohumları patentleme izni verilerek elimizden alınıyor. Biz çiftçilerin ürettiğimiz ürünümüzden tohumluğumuzu ayırma hakkımız elimizden alınıyor.
Aslında genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim yapan ülkelerin çiftçileri genetiği ile oynanmamış tohumlarla üretim yapmak istiyor. Kanada’da genetiği değiştirilmiş tohumla üretim yapan 1.566 çiftçi arasında yapılan bir araştırma bu durumu kanıtlıyor. Araştırmada 1.566 çiftçinin % 83’ü genetiği ile oynanmış tohum kullanmaya karşı olduğunu ve üretimde kullanmak istemediğini belirtmiştir. Kanadalı çiftçiler genetiği değiştirilmiş tohumla üretime karşı olma gerekçelerini;
a. Kazançlarının düştüğü,
b. Gıda arzının şirketlere geçtiği,
c. Doğal bitkilerin ve ürünlerin risk altına girdiği,
d. Piyasa kaybına uğradıkları şeklinde belirtmişlerdir.
Kanada örneğinde olduğu gibi biz Türkiyeli çiftçilere zarar ettirecek, sadece şirketlere bizim sırtımızdan kazandıracak genetiği değiştirilmiş tohumla üretim yapmak istemiyoruz.

2- Canlıya Sahip Olmak Mümkün müdür, Bu Mümkün Olmalı mıdır? İnsanoğlunun tarıma başladığı ilk yıllarda buğday yabancı bir ottu. Olgunlaştığı zaman başakları çatlar, tohumları da toprağa saçılırdı. Buğdayın doğadaki devamlılığını sağlayan buydu. Ancak bu durum tohumun toplanarak üretim yapılmasına olanak vermiyordu. Kadın çiftçiler önce bu başaklar arasında tohumlarını saçmayanları seçmek suretiyle üretime başladılar. Yani doğada, tohumluğunu ekme, seçtiği tohumu tarlaya saçma yöntemiyle ıslah çalışmaları yapmaya başladılar ve böyle yapageldiler. Ekseriyetle kadınlar bu, ıslah ve geliştirme çalışmalarını laboratuarlarda değil, doğanın bağrında uygulamalı olarak yaptılar. Bu süreç ve üretim tarzı on binlerce yıldır sürmektedir. Buğday, arpa, çeltik ve daha birçok bitki kadın çiftçilerin binlerce yıldır sürdürdüğü ıslah çalışmaları ve bilgeliğiyle bugüne kadar geldi. Bu, ürün çeşitliliğini hem artırdı hem de devamlılığımı sağladı.
Bu gerçeklere rağmen şirketler bugün kendilerini yeniliklerin ve fikri mülkiyetin tek kaynağı olarak görmekte ve anlatmakta sakınca görmüyorlar.
Şirketler, aslında bir bitkiyi doğal yaşam alanı olan ortamdan alarak bitkinin genleriyle laboratuar ortamlarında oynuyorlar. Sonra da genini değiştirdikleri bitki için patent alıyorlar. Patentini aldığı “bitkinin sahibi benim” diyerek o canlının sahibi oluyorlar. Yani bir tür gen korsanlığı, “hırsızlığı” yapıyorlar. Oysa genleri ile oynadıkları bu canlı(lar) yüzyıllardır zaten doğada yaşaya gelmektedir.
Ayrıca eğer şirketler istemezlerse bu bitkilerin ürününden insanlar ve hayvanlar da yararlanamayacak. Neden? Şirketlere patent yoluyla canlıya sahip olma hakkı tanındığı için!

3- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar İlaç Kullanımını Azaltır, İlaç Fiyatını Düşürür mü? Şirketler ürettikleri kimyasallarla topraklarımızı ve sularımızı önce kirlettiler. Şimdi de “doğa kirlendi, toprak, su, insanlar ve diğer tüm canlılar tehlike altındadır” diyor, genetiği değiştirilmiş tohum kullanmamız gerektiğini empoze ediyorlar. Böylece daha az ilaç kullanmış olacağımızı, felaketlerin de önünü alacağımızı propaganda ediyorlar.
Ancak gerçekler tohum ilaç ve gıda şirketlerinin söylediği gibi değildir.

Kanıtlar:
a) Ekilebilir tarım arazilerinin %74’ünde soya, mısır ve pamuk yetiştiren Arjantin’de, 1996 yılında 13,9 milyon litre glyphosate kullanılmış. 2008 yılına gelindiğinde Arjantin’de ilaç kullanım miktarı 200 milyon litreye ulaşmış. 1996 yılından 2008’e GDO’lu soya ekim alanı 5 kat, yabancı ot ilacı gloyphosate kullanımı 14 kat artmıştır.
Bu nedenle genetiği değiştirilmiş tohumla ürün yetiştirilmesi, kullanımı ve satışının ülkemiz genelinde yasak olarak kalması önemlidir.
b) Peki, genetiği değiştirilmiş tohumlar ve kullanılan ilaçlar ucuz mudur, bir de buna bakalım isterseniz.
Şirketler bir kez genetiği değiştirilmiş tohumla üretimi yaygınlaştırdıktan sonra çiftçiler, tohum şirketinin tohumuna, üretim modeline ve fiyat belirlemesine teslim olur. Her yıl tohumu daha yüksek fiyatla almak zorunda kalır. Yani elini bir kez veren çiftçi bir daha kolunu tohum şirketlerinden kurtaramaz.
Örnekler:
• ABD’deki genetiği değiştirilmiş tohumların başını çeken soya tohumunun ortalama fiyatı 2006-2008 yılları arası iki yıllık süreçte % 50’den daha fazla arttı.
• Roundup herbisitin perakende fiyatı Aralık 2006’dan Haziran 2008’e iki yıldan daha az bir sürede % 134 artış gösterdi.
Biz çiftçiler biliyoruz ki, doğal denge korunabildiği oranda daha az, doğanın bozulduğu oranda daha fazla girdi (ilaç, gübre v.s.) kullanmak zorunda kalırız.
Demek ki, genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim yapıldığında hem ilaç kullanımı hem de ilaç fiyatı sürekli artıyor. Yani ilaç ve ecza şirketleri zenginleşiyor, çiftçiler yoksullaşıyor!

4- GDO Verimliliği Arttır mı?
Şirketler, genetiği değiştirilmiş ürünler “açlığa çare, çiftçiye bol kazanç getirir” diyorlar. Bu kocaman bir kuyruklu yalandır!
Kanıtlar:
4.1 ABD üniversiteleri tarafından yapılan testlerde genetiği değiştirilmiş soyanın diğer soyalara göre % 5,3 daha az verimli olduğu tespit edilmiştir. Nebraska Üniversitesi agroministlerinin (bitki bilimcilerinin) 2001 yılında yaptıkları çalışmalarda da veriler aynı sonuç elde edilmiştir. Kansas Devlet Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalarda ise genetiği değiştirilmiş soyanın verimliliğinin % 9 oranında daha düşük olduğu sonucuna varılmıştır.
4.2 ABD’de pamuk ekim alanlarının % 86’sında genetiği değiştirilmiş pamuk ekimi yapılmaktadır. ABD’de genetiği değiştirilmiş tohumla üretilen pamuğun verimi ise 933 kg/ha civarındadır. Çin’de pamuk ekim alanlarının % 68’i, Hindistan’da % 76’sı, Arjantin’de % 95’i genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılmaktadır. Çin’de verim 1.313 kg/ha., Hindistan’da 553 kg/ ha, Arjantin’de 483 kg/ha’dır.
Türkiye’de ise genetiği değiştirilmemiş tohumlarla yapılan pamuk üretimindeki verimlilik hektara 1.334 kg/ha’dır. Dünya pamuk verim ortalaması ise 775kg/ha’dır.
4.3 Genetiği değiştirilmiş Roundup Ready’li kanola mahsulünde % 40 oranında artış iddialarına karşı Avustralya, “yapılan denemeler bizim ulusal ortalamamızın % 17 altında olmuştur” diye açıklamalarda bulunmuştur.
Bu sonuçlardan da anlaşılacağı gibi genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılacak üretim, verimliliği arttırmayacağı ve biz çiftçilere kazandırmayacağı gibi açlığa da çare olmayacaktır.

5- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar Yoksulluğa Çare midir?
Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar üreten şirketlerin bir başka propagandası “genetiği değiştirilmiş tohumlar yoksulluğa çaredir” söylemidir. Bu da doğru değildir!

Kanıtlar:
Paraguay, genetiği değiştirilmiş soya ekim
alanı bakımından dünyada yedinci sıradadır.
Fakat Paraguay köylülerinin % 40’ı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Güney Afrika’da 2000 yılından bu yana
genetiği değiştirilmiş pamuk eken çiftçi sayısında 4 kata yakın bir azalma görülmüştür.
Arjantin’in bitkisel üretiminin%75’igenetiği
değiştirilmiş tohumlarla gerçekleşmektedir.
Arjantin, 1970’lerde Latin Amerika’nın refah
düzeyi en yüksek, fakirlik oranı % 5 olan
bir ülkesiydi. Genetik tohumla üretimi
artan Arjantin 2002’lere geldiğinde fakirlik oranı % 51 ‘e yükselmiştir. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim öncesinde Arjantinli çiftçiler ve tüketiciler
zor zamanlarda kendi yiyeceklerini kendileri ekerek/üreterek karınlarını doyurabilmişti.
Ancak genetiği değiştirilmiş tohumla üretimin yaygınlaşmasından sonra kendilerine ait yerel tohumları, yerel tohumla üretim yapma bilgilerini ve araçlarını yitirdiklerinden dolayı bu mümkün olmamıştır.
Hint tarımına genetiği değiştirilmiş tohum şirketleri egemen olmaya başladığından bu yana artık çiftçilerin hangi ürünleri yetiştireceğine şirketler karar veriyorlar. Şirketlerin burada uyguladığı sömürü sistemi dayanılmaz bir hal almış durumda. Hindistan’da genetiği değiştirilmiş tohumlarla pamuk yetiştiren çiftçilerden ipoteğini ödeyemeyen çiftçiler canlarına kıymaya başladılar. Hindistan’da 1997-2007 arasında intihar eden çiftçilerin sayısı İçişleri Bakanlığı verilerine göre 182 bin 936. 2008 rakamlarının 16 bine yaklaştığı belirtiliyor. Sadece 2009’da hayatına son veren çiftçi sayısı 2000’i geçmiş.
Büyük tarım ve ilaç tekelleri ürün ve pazar denetimini ele geçirdiği oranda yoksullaşmanın oranı da artıyor. Tarımsal üretim endüstrileştikç e, kimyasal kullanımı artıyor. Genetiği değiştirilmiş tohum kullanıldıkça önce toprak yoksullaşıyor, ardından da çiftçiler. Çiftçiler ya canlarına kıymak zorunda bırakılıyor, ya da kendi toprakları üzerinde köle durumuna düşürülüyor.

6- Genetiği değiştirilmiş tohum üretimi toprağa zarar verir mi?

Toprak üretimin beşiğidir. Tohum iyi bir toprak ile buluştuğunda sağlıklı gelişebilir. Ancak tohumumuzu saçacağımız toprak özelliğini kaybetmişse normal tarımsal yöntemlerle ürün yetiştiremeyiz.
Bilindiği gibi bir hektar toprağın içerisinde 2 tondan fazla canlı yaşamaktadır. Bu canlıların sürdürdüğü yaşam ve faaliyet topraktaki ham gıdaları parçalar, bitkilerin alabileceği besin şekline dönüştürür. Toprağı dönüştüren canlılar, fareler, solucanlar, böcekler ve diğer canlılar ile faydalı mikroorganizmalardı r. Bu canlıların dönüştürdüğü besinleri alabilen bitkiler gelişir ve bize ürün verirler. Biz de bu ürünleri satarak geçimimizi, tüketerek de yaşamımızı sürdürürüz.
Ancak bitkiye verdiğimiz ilaç, toprağa saçtığımız sentetik gübre, toprakta dönüştürücü görev gören bu canlıları zehirler ve öldürür. Bitkiler için gıda hazırlama faaliyeti toprakta yavaşlar ve toprak bitki besini açısından yoksullaşır. Bitkiyi besleyemez olur.
Kimyasal girdilerin yanında genetiği değiştirilmiş tohumların da toprağın yapısını bozduğu belirlenmiştir. Şöyle ki;
Bacillusthurigiensi sin (Bt)toksinleri genetiği değiştirilmiş ürünlerin örneğin mısırın içinde % 25 oranında bulunmaktadır. Bunlar toprağı zehirler. Bitki artıklarını parçalamaya kalkan toprak canlıları (mikro organizmalar dahil) bu bitkileri ısırınca zehirden etkilenir. Bu yolla toprak içinde yaşayan canlılar da zarar görür. Topraktaki canlıların zarar görmesiyle verimlilik düşer.
Bu nedenle, dikkat! GDO’lu tohumlar topraklarımız ve dünyamıza bırakılmış birer saatli bombadır!

7- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar Biyolojik çeşitliliğe Zarar Verir mi?

Bizler, arı olmazsa ağaçlarımızın ve sebzelerimizin meyveye yatmayacağını, solucanlar olmazsa toprağın bitkilerimizin büyüyüp serpilmesi ve ürün vermesi için gerekli besini sağlayamayacağı nı, fareler olmazsa toprağın havalanamayacağı nı, yılan olmazsa her tarafı farelerin basacağını, leylekler olmazsa yılanların ve buğdaya zararlı haşerelerin daha da çoğalacağını v.s. bilir ve bu sonsuz zincirin tüm halkalarını sayabiliriz. Kısacası doğadaki her canlının yaşamı bir başka canlının yaşamı için, hepsinin varlığının da doğanın varlığının sürmesi için gerekli olduğuna inanırız. İşte biz çiftçiler yaşamı öyle anlarız. Ama bizim yaşam dediğimiz şeyi şirketler yaşam olarak görmüyor. “Bu çeşitlerin patentini alayım, ele geçireyim benim şirketimin malı olsun. Yalnız benim şirketimin sermayesi olsun, ondan yalnız ben kazanç elde edeyim” istiyor.

7.1. Genetiği değiştirilmiş tohumlar tarlada durduğu gibi durmuyor!

Bitkilerin üremesini sağlayan polenler sınır tanımaz. Polenler tarladaki bitkinin üzerinde durduğu gibi durmaz. Bütün bitkilere ulaşır, soyunu sürdürmek için genetiği değiştirilmiş tohumlarla yetişen bitkilerin polenleri de rüzgâr, arı veya diğer böcekler yoluyla başka bitkilere bulaşır. Normal organik yetiştirilen bitkiler ile kimyasallarla üretilen bitkilerin yanında yabani akrabalarına da bulaşır. Onu çeşit olarak ortadan kaldırır. Kendisine benzetir. Geçtiğimiz yıllara kadar kültür bitkilerinden yabani akrabalarına gen kaçışının mümkün olmadığını söyleyenler, 2007’de İngiltere’de genetiği değiştirilmiş kolzadan yabani akrabası olan Yabani Hardal’a gen geçişinin ispatlanması karşısında şaşırıp kaldılar. Görüldüğü gibi genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim sonucunda yerli gen kaynakları zaman içinde azalır. Sadece şirketlerin patent yoluyla ele geçirdikleri çeşitlere muhtaç kalabiliriz. Şirketler bu yolla çiftçiler ile birlikte hem tüketicileri sömürür hem de biz çiftçileri kendilerine bağımlı kılıp köleleştirirler!

7.2. Genetiği değiştirilmiş tohumlara konulan ilaçlar yararlı canlıları da yok ediyor!

Genetiği değiştirilmiş tohum ile yapılan üretimin sonucunda azalan sadece bitki türü olmaz. Tohumun içine konulan ilaç kurtçukları, böcekleri ve kuşları da öldürür. Mısırdaki Bt genleri sadece kurtçukları öldürmez, koçan kurtlarının yanı sıra başka yararlı böcekleri de öldürür. Zarar gören kuşlar ve böceklerin doğada yerine getirmesi gereken görevleri de aksamış olur. Böylece bütün canlıların yaşadığı doğa zarar görür.

7.3. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim biyolojik çeşitliliği azaltıyor!

Biyolojik çeşitlilik tarımsal verimin yüksek olmasında etkili ve bir yere bağımlı olmadan üretimini devam ettirebilmesi için gereklidir. Türkiye biyolojik çeşitlilik konusunda zengin bir ülkedir. Biyolojik çeşitlilik açısından Avrupa’daki tüm ülkelerin biyolojik çeşitliliğinin üçte ikisinden daha fazla türe tek başımıza sahibiz. Türkiye’nin endemik tür (yalnız Türkiye’de yetişebilen tür) çeşitliliği 3000’in (3 bin) üzerinde. Ancak genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim biyolojik çeşitliliği hem azaltır hem de üretimin devamlılığını genetiği değiştirilmiş tohum şirketlerine bağımlı kılar.

7.4. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim daha fazla ilaç, gübre ve petrol gerektiriyor!

Geniş alanlarda az çeşitle yapılan üretim daha fazla makine, dolayısıyla daha fazla petrol, daha fazla ilaç ve kimyasal gübre kullanmayı gerektirir. Bu da ülkeyi baştan başa yeşil çöl haline getirmekten başka bir işe yaramaz. Bu arada mono (tek çeşit ürün) ekiminin yaygınlaşması geleneksel ürün çeşitlerinin ortadan kalkmasına, yok olmasına neden olur.

7.5. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim tarımda istihdamı azaltıyor!

Şirketler kendi kârları için biyolojik çeşitliliği yok edecek olan mono kültüre (tek ürün ekimine) dayalı üretime zorluyorlar. Mono kültür üretimde fazla işgücü kullanılmadığı için çiftçiler toprağından işinden olur, işçileşir. Bütün bu topraksızlaşan ve işsiz kır işçilerine dönüşen çiftçiler ne olacak? Bu üretimin ve çiftçiliğin devamlılığı açısından önemli bir risk değil midir?
Bu faktörler gözetilmezse, genetiği değiştirilmiş organizmalar orta dönemde tarımsal ve toplumsal bir cinayete dönüşecektir. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim tarzında çiftçiler toprağa bağımlı köle olacaktır. Tüketiciler seçeneksiz, önlerine konulan sağlıksız gıdaları tüketmeye mahkûm edilecektir. Doğa ise onarılamaz yaralar alacaktır.
Bu nedenle bir kez daha diyoruz: Dikkat! GDO’lu tohumlar topraklarımız ve dünyamıza bırakılmış birer saatli bombadır!

8- Gen Mühendisliği Hayvan Yetiştiriciliğ inde Sağlıklı ve Başarılı Olmuş mudur?

Sadece bitkisel üretimde değil hayvan yetiştiriciliğ inde kullanılan ve genetik yöntemlerle elde edilen hormonlar felaketlere neden oluyor.
Şöyle ki:
Gen mühendisliği yöntemleriyle üretilen BST veya bovin büyüme hormonu (BGH) hayvan yetiştiriciliğ inde tüketiliyor.
Kısa sürede bol paraya kavuşmayı arzulayan besiciler, hayvanlara aşırı kilo aldıran, yasa dışı ilaçlara yönelir. Hormon vazifesi gören Ralgro ve Synovex isimli ilaçlar, kiloyu yüzde 15-20 arası arttırıyor. Ancak hormonlu eti yiyen kişilerin hormonal yapısı bozuluyor. Hormonlu et kısırlık, cinsel güç kaybı ve kalp hastalıklarına sebep oluyor. Prof. Dr. İrfan Erol, ilaçların hayvanın etinde bırakacağı kalıntı ile insanlara geçebileceğine dikkat çekiyor. Erol; “hormon çocukların erken buluğ çağına ulaşması, dişilik hormonu alan erkek çocuklarda göğüslerin büyümesi gibi etkiler gösteriyor. Erkek ve kadınlarda karşı cinse benzer fizyolojik değişiklikler görülebiliyor” diyor.19 Ayrıca bu yolla prostat ve meme kanserine davetiye çıkarmış oluyoruz. Adı geçen ilaçlar bu nedenle 17 yıl önce Avrupa’da yasaklanmıştır. Dişilik hormonu östrojen içeren Ralgro ve Synovex, ithalatı, imalatı ve kullanılması 1992 yılında yasaklanmasına karşın çok kolay bulunabiliyor.

9-Gıda kriziyle genetik tohum üreticilerinin ilişkisi var mıdır?

Tarımsal ürünler artık gıda şirketleri tarafından dünya borsalarında alınıp satılıyor. Gelecek üç yılın temel besin maddelerinin gıda şirketleritarafı ndan dünya borsalarındaki işlemlerle satın alındığı söyleniyor. Tohuma sahip olup üretime yön veren aynı şirketler borsa yoluyla besin maddelerinin de sahibi olmuş oluyor.
Borsada tarımsal ürünleri ucuza alan bu şirketler satışta pahalı satıyorlar. Yoksullar bu yüksek fiyatlı gıdaları alamıyor. Dünyada herkese yetecek ve artacak kadar gıda varken insanlar açlıktan yaşamlarını kaybedebiliyor. Sonra da “dünyada gıda krizi var” deniliyor.
Gıda krizinin bir başka etkeninin agro-yakıt (bitkisel yakıt) olduğu belirtiliyor. Enerjiyi kontrol altına almak isteyen şirketler tarımı enerji kaynağı olarak görüyor, o amaç doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. Başka bir deyişle şirketler, tarımı “gaz istasyonu” haline getirmek istiyor. Geniş alanlarda enerji elde etmeye yönelik yapılan üretimde genetiği değiştirilmiş tohumların kullanıldığı biliniyor. Bu yanıyla da genetiği değiştirilmiş tohumların gıda kıtlığının nedeni olduğu, gıda fiyatlarının artmasında etkili olduğu ortadadır.

10- Genetiği Değiştirilmiş Ürünler Sağlıklı mıdır?

Genetiği değiştirilmiş soyanın insanlarda alerji oluşturduğu kesinleşmiştir. Genetiği değiştirilmiş patatesleri yiyen farelerin bağışıklık sisteminin ciddi biçimde bozulduğu da tespit edilmiştir. Bitkilere aktarılan genlerin çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı sırasında genetiği değiştirilmiş bitkilerin seçilebilmesi için antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadı r. Antibiyotik dayanım izleme genleri insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay olarak geçer. Bu da insan ve hayvan bünyesindeki genleri antibiyotiğe dayanıklı hale dönüştürür. Bu dönüşüm sağlık açısından büyük risk oluşturur ve bağışıklık sistemini çökertir. Kısacası, GDO’lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anormalleri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakacaktır.

Kanıtlar:
İskoçya Rowett Enstitüsü’nden Dr. Arpad Pusztai’ın genetiği değiştirilmiş patates ile beslediği farelerin tümünün iç organlarında küçülme, sindirim sistemlerinde bozukluk, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma ve mide çeperlerinde kalınlaşma görüldü.
Rus Bilim İnsanı İrina Ermakova’nın genetiği değiştirilmiş soyayla beslediği farelerin yavrularının % 55,6’sı doğumdan üç hafta sonra öldü. Normal soyayla beslediği yavruların ise sadece % 6,8’i öldü. Genetiği değiştirilmiş soyayla beslediği fare yavrularının % 36’sının normal doğum ağırlığının altında doğduğu belirlendi. Bu deneme üç kez tekrarlanıp aynı sonuçlara ulaşılınca, Ekim 2005’te bilimsel bir panelde kamuoyu ile paylaşıldı.
Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığı’nın finansmanıyla Viyana Üniversitesi’nce
2008 yılında yapılan bir çalışmada, genetiği değiştirilmiş gıdalarla beslenen farelerin 3-4 nesil sonra üreme yeteneklerini kaybettikleri belirlendi.

Caen Üniversitesi’ndeki CRIIGEN’den Prof. Seralini’nin Grubu: Rounduop herbisid seksüel hormonları bozuyor.
Caen Universitesi’deki CRIIGEN’den Prof. Seralini’nin grubu, Dijon Universitesi’nden Prof. Chagnon’un grubuyla beraber, yeni doğan bebeklerin göbek bağı hücrelerinde çok az derecede Roundup toksini olduğunu gösterdikten sonra yeni bulgularını açıkladı.
Örneğin Birleşik Devletlerde GDOlu gıdalarda izin verilen Roundup kalıntısından (çok az) 800 kez az olan herbisid erkekleşme hormonu androjenin hareketini engelliyor.


KAYNAKLAR:

1 Doktor Stephane McLachlan ve Rene Van Aker, doktor Lan Mauro; Çevre Bilimleri ve Kirlenmesi Araştırma Dergisi

2 Douthwaite, B. (2002) Enabiling ınnovation-a Practical Guide to Understanding and Fostering Technological Change, Zeed Boks, London. Aktaran: Tayfun Özkaya; “Türkiye Tohumculuğu ve İşletmelerinin Tasfiyesi” s. 255. Mülkiye Dergisi, Bahar 2009/262


3 Kaynak: ABD Tarım Bakanlığı Raporları-2006 Aktaran: Ahmet Atalık

4 Veriler; Friends of the Earth Europe (FOEE), Who Benefits from GM Crops, issue 1 16, February 2009’dan derlenmiştir.

5 Veriler: Ahmet Atalık; “Sofralarımızdaki Tehlikeye Dikkat! ‘GDO’lar’, makalesinden derlenmiştir.

6 Kaynak: USDA Foreign Agricultural Services
www.gmo-compass. org

7 http://www.non- gm-farmers. com Kasım 2004

8 Veriler: Ahmet Atalık; “Sofralarımızdaki Tehlikeye Dikkat! ‘GDO’lar”, makalesinden derlenmiştir.

9 F.William Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 195

10 F.Wıllıam Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 192

11 Bilgiler: “Gıda soykırımdır”, http://www.gidahare keti.org/ Gdo-
Soykirimdir- -64-haberi. aspx derlenmiştir.


12 Bu bilgi, F. William Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 246’dan alınmıştır.

13 Yapılan denemeler genetiği değiştirilmiş mısırın polenlerini rüzgârın 35 km mesafeye kadar taşıdığı belirlenmiştir. Arıların ise bir seferde 5 km uzağagidebildiğ i bilinmektedir.

14 Arca Atay; “GDO’ların Tarımsal Etkileri” Genetik Yıkıma Karşı Ekolojik Devrim, Ekoloji Kolektifi Broşürü, 2009

15 Prof. Dr. İrfan Erol; Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojileri Bölüm Başkanı

16 Kaynak: Ali Rıza Karasu, Murat Yüksel; “Kurbanlık hayvanları hormon ilacıyla besliyorlar” Zaman Gazetesi, 17 Kasım 2007 20 Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Büro Amirliği ekipleri Ankara’da bir çiftlikte büyükbaş hayvanlara Ralgro ve Synovex adlı ilaçları suçüstü yakalandı. Yapılan aramalarda 750 doz Synovex ve Ralgro marka ilaçlar ve bu ilaçların enjeksiyonunda kullanılan 6 adet aparat ele geçirildi. Zanlılar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Zaman Gazetesi-13 Kasım 2007

17 Kaynak: Press Release CRIIGEN - July 2nd 2009*

11 yorum:

Cevat dedi ki...

Herşeyin para ile ölçüldüğü bir düzende yaşıyoruz Dünya üzerinde kapitalist sistemin mutlak olarak hakim olmasından sonrasına bir bakarsanız hayatın her alanında benzer sonuçları görüyoruz. GDO'lar ile ilgili olarak ne konuşulursa konuşulsun bizim karşı duramayacağımız bir sonuca doğru gidiyoruz. Bence bu durumdan toplumlar değil ancak bilinç düzeyini arttırabilmiş ve tercihlerini yapmış bireyler bir miktar korunabilecekler. Yazıyı okudum, çok faydalı oldu, paylaşım için teşekkürler.

tugrul dedi ki...

GDO konusunda epey bir tepki var ama yeterli olacak mi zaman gosterecek. Benim korkum insanlarin saglikli bir beslenme icin ne tur bir yasam degisikliginin gerektigini kavramamis olmalari. Basit 1-2 yasal duzenleme ile hersey yoluna girecek saniliyor.
Hurriyet'te Yilmaz Ozdil'in GDO'lu Diyet Tarifleri diye bir yazisini gonderdi biri, oldukca guzel.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12872471.asp?yazarid=249&gid=61

Meyvelitepe dedi ki...

Gerçekten bu konuda okuduğum en doyurucu yazılardan biri bu. Özellikle "çiftçilerin" de konuya yaklaşımı biraz olsun su serpiyor insanın yüreğine.
Öte yandan okuduğum pek çok kaynakta tekrarlanan ve dikkatimi çeken bir soru oldu. Dünyanın hemen her tarafında yapılan anketler, itirazlar insanların %75'inden daha fazlasının bu organizmaların üretilmesini "kesinlikle" istemedikleri sonucunu vermiş. Bu insanlar kendi yöneticilerine nüfusun büyük çoğunluğunun istemediği GDO'ların üretilmesine kapıları açmak için neden baskı yaptıklarını soruyorlar. (AB'de de izni çıkarma peşinde olan pek çok politikacı var sanırım).
Bir yandan da küresel ısınma tehdidi ve doğal kaynakların azalması için öngörülen süre 10-20 yıla indi. Acı bir şaka olacak ama GDO'ların uzun vadede etkisini görecek kadar kalamayabiliriz burada.

Sevgiler...
Jale

Unknown dedi ki...

Not: fena dokturmusum, tek yoruma sigdiramadi google.

Malesef bu yazi da GDO karsiti yazilan bircok yazi gibi mantik hatalari ve carpitmalarla dolu.

Yaziyi incelersek ..

1 - Çiftçilerin hasattan tohumunu ayirma hakki ihlal ediliyor mu?
Baslikta soru seklinde sunulmus, daha sonra ise oyle oldugu ima ediliyor
"Biz çiftçilerin ürettigimiz ürünümüzden tohumlugumuzu ayirma hakkimiz elimizden aliniyor."

Kanunun hangi kismi buna sebep oluyor? Eger ima edilen GDO urunlerinin tohumu olmamasi, her sene tohum almasi gerekmesi ise bu ciddi bir carpitma. Kimse ciftciye GDO urunu kullanmak zorundasin demiyor. Dolayisi ile bir hakkin elden alinmasi soz konusu degil.
Yok eger gercekten patent kanununda ciftcinin simdiye kadar yaptigi tohum ayaklamayi yasaklayan birsey varsa, bu nerede, kanunun hangi kismi biri belirtirse cok iyi olur.

Bu madde yine carpitmalarla devam etmis. Kanada'da GDO kullanan ciftcilerin %83unun GDO kullanmak istemedigi soylenmis. Tuhaf bir istatistik. Bu ciftciler zorla mi GDO kullandiriliyorlar? Burada yine sanki ciftcilerin bir hakki elinden aliniyormus gibi bir ima var. Oysa durum tam tersi gibi. GDO karsitlari ciftcilerin GDO kullanimini yasaklayarak ciftcilerin secme hakkini ellerinden almaya calisiyorlar.

2- Canliya Sahip Olmak Mümkün müdür, Bu Mümkün Olmali midir?
Yine GDO ile direk alakali almayan bir konu. Ayni konu ilac sektoru icinde gecerli. Genler degistirilerek yaratilan yeni maddeler patentlenebilmeli mi? Bu basli basina tartisilmasi gereken bir konu. Komplex her konu gibi cok bariz bir dogru cevap yok, farkli gorusler var vs. Ama bu konu GDO yasaklanmasi icin gerekce degil. Bir cok degisik option var, patentlere zaman sinirlamasi vs gibi.

3- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar İlaç Kullanımını Azaltır, İlaç Fiyatını Düşürür mü?
Burada yazi gerceklerle iliskisini iyice yitirmeye basliyor.

"Şirketler ürettikleri kimyasallarla topraklarımızı ve sularımızı önce kirlettiler."
Sorumlulugu baskasina yuklemekte ustumuze yok. "Sirketler" mi topraklarimizi ve sularimizi kirleten? Bu urunleri alip kullanan ciftcinin hic mi sorumlulugu yok?
Kaldiki kimin sorumlulugu oldugu konuyla pek ilgili degil. Gercek su ki su anda asiri ve surekliligi mumkun olmayan bir kimyasal madde destekli tarim sistemi var. GDO kullaniminin buna bir alternatif olma ihtimali var.
Yazi bir takim istatistik kullanarak mantik carpitmalari yapmaya devam ediyor. Diyelim ki soylenen dogru ve su ana kadar GDO kullanimi kimyasal madde kullanimini azaltmadi. Bundan sonraki gelismelerin ne olacagini nasil biliyoruz? GDO bilimsel bir yontem, bir urun degil. Bu bilimsel yontem ilerde cok daha gelismis urunler kapasitesini barindiriyor. GDO'yu yasaklamak demek, artik bu bilimsel metodu yoketmek demek. Kimyasal madde kullanmadan kendiliginden hasareye direncli bitkiler yaratma ihtimali de ortadan kalkiyor. Peki bu her sene daha fazla kimyasal madde kulanimi ile ne kadar devam edilebilecek?

Fiyatlari dusurmedigi konusunda da bir suru tabansiz veri sunulmus. Fiyatlar yuksek ise ciftci bunu almak zorunda mi? Burada yine surekli sanki kanun herkes bunu kullanmak zorunda diyormus izlenimi verilmeye calisiliyor.

"-ABD’deki genetiği değiştirilmiş tohumların başını çeken soya tohumunun ortalama fiyatı 2006-2008 yılları arası iki yıllık süreçte % 50’den daha fazla arttı."
Yani? Yazar ayni sure icinde soya fiyatinin 2.5 katina ciktigini belirtme ihtiyaci duymuyor.

" Roundup herbisitin perakende fiyatı Aralık 2006’dan Haziran 2008’e iki yıldan daha az bir sürede % 134 artış gösterdi."
Yani? Herbisitin fiyatinin artisi nasil GDO'ya baglaniyor anlamak mumkun degil. Yazarin kullandigi 2 yillik dilim, tum gida maddelerinin fiyatlarinin tavan yaptigi bir aralik. Oyle olmasa bile, kimyasal madde fiyatlarinin artmasi GDO'nun yasaklanmasindan cok, daha gelistirilmesi gerektigini destekleyen bir veri.

Kisaca verilen "kanitlarin" cikarilan sonuclari hic destekler yani yok.

Unknown dedi ki...

4- GDO Verimliliği Arttır mı?
"Şirketler, genetiği değiştirilmiş ürünler “açlığa çare, çiftçiye bol kazanç getirir” diyorlar. Bu kocaman bir kuyruklu yalandır!"

Diyelim ki bu dogru, ne yapalim? Madem verimliligi arttirmiyor ve kotu bir urun, ciftciler bunu kullanmamakta serbest. Zaten bu kadar basarisiz bir urunse piyasa da fazla dayanmasi mumkun degil.
Kaldiki yukarda yazdigim gibi GDO yu yasaklamak bugunku urunleri degil gelecek potansiyeli yok ediyor. 5 sene sonra verimliligi 2 katina cikaran bir GDO gelistirilemeyecegini neye dayanarak soyluyoruz?

"cuce bugday" Norman Borlaug tarafindan gelistirilmese kac kisi acliktan olurdu? Borlaug farkli turde bugdaylari bir labaratuvarda eslestirerek cuce bugdayi gelistirmedi mi? Buna benzer bir gelisim GDO kullanilarak yapilamaz demek mumkun mu?



5- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar Yoksulluğa Çare midir?
GDO urunlerini yasaklamaliyiz demek icin GDO'nun yoksulluga care olmamasi bir neden midir? Eger GDO yoksulluga sebep oluyor verisi varsa bu yasaklamayi destekleyecek bir veridir.
Bu maddenin "kanitlari" adeta istatistik kullanarak gercekler nasil carpitilir dersi veriyor.
"Arjantin, 1970’lerde Latin Amerika’nın refah düzeyi en yüksek, fakirlik oranı % 5 olan bir ülkesiydi. Genetik tohumla üretimi artan Arjantin 2002’lere geldiğinde fakirlik oranı % 51 ‘e yükselmiştir."
Buna yuh demekten baska ne denir bilmem. Arjantin'in 30 yildaki butun problemlerini Genetik tohum urunune baglanmis.
Burada yazara tesekkur etmek lazim, demekki Arjantin ekonomik, politik problemleri, finansal krizleri ve asiri dis borcu yuzunden degil, genetik tohum kullanimi yuzunden fakirlesmis. Soyleyelim genetik tohum kullanmayi birakip hemen zenginlessinler tekrar.

Yazinin kalani da benzer sekilde gercek carpitma ve damardan demagoji yapmaya devam ediyor.
GDO konusu cok onemli ve zor bir konu. Tartisilmasi ve anlasilmasi gereken bir cok yonu var. Ciddi tarim urunleri ihracati yapan Turkiye acisindan ekonomik onemi, tuketici bilincinin dusuk seviyede olmasi , yonetilebilirlik ve uygulayabilirlik acizliklerinden dolayi da saglik acisindan kendine ozgun sartlari var. Bu kanun AB ulkelerindeki kanunlara gore nerede duruyor, Turkiye'nin ozgun kosullarini goze aliyormu, nasil kurallar olmali vs tartisilmasi cok gerekli konular. Ama malesef konu, cok sig bir anti kapitalist anti teknoloji soyleme sikismis durumda. Bu konuda ideolojik bagaji olmadan analitik ve objektif yaklasimi olan kaynaklara cok ihtiyac var. Malesef bu yazi bu tur bir kaynak olmaktan cok uzak kalmis.

Berkay

"A question by a seeker is worth a thousand answers by a believer"

tugrul dedi ki...

Hakikaten iyi dokturmussun Berkay.

Oncelikle "Future of Food" diye bir film var (Bu, 1 saat 28 dakikalik olan, baska Future of Food'lar da buldum da), onu herkese tavsiye ediyorum. Bu yorumu geciktirmemek icin aklimda kaldiginca bu filmden faydalanacagim. Ama hemen yeniden seyredecegim, GDO'lardan dolayi cok da guncel. Eger yanlis hatirladigim seyler olmussa duzeltirim.

1. Ciftcilerin tohum alma hakki kanunla degil pratik olarak ihlal ediliyor. Film'de Kanada'li bir ciftcinin ektigi canola'ya kendi istemi disinda Monsanto'nun "RoundUp Ready" Canola"sinin karismasi sonucu ciftcinin "patent infringement"tan mahkemeye verilisi ve herseyini kaybedisi anlatiliyor. Monsanto ajanlarini tarlalara yollayip analizler yaparak kendi geninin atladigi tarlalarin sahiplerine tam da bu yuzden dava aciyor: "Mahkemede herseyiniz kaybedeceginize adam gibi bizim tohumlari alin." Yani olay gercekten zorla. Bu asamadan sonra kendi tohumunu ekebilecek bir babayigit de pek cikmiyor.

2. Canliya sahip olmak mumkun olmali midir sorusu, GDO ile tamamen alakali. Hersey patent ve bundan para kazanma uzerine oturuyor. Ayrica canlinin patentlenmesi gibi bir konuyu cep telefonun patentlenmesi ile ayni kategoride degerlendirmek yanlis. Bu neresinden bakarsan bak insanlarin cogu icin cok hassas bir konu. O yuzden sadece bunun karar baglanmasi icin bile cok buyuk tartismalar yasanmali ve adim ondan sonra atilmali. Ama bize surekli "insanlar su anda GDO olmadigindan acliga mahkumlar ve GDO gelince hersey duzelecek" yalanini pompalayarak gercek anlami ile "olumu gosterip sitmaya razi etmeye" calisiyorlar.

3. Genetigi degistirilmis urunlerin ilac kullanimini artirdigina guzel bir ornek yine filmde var. Canola RoundUp ilacindan etkilenmiyorsa ciftcinin yabani ot problemini daha da guzel cozmek icin bu ilactan cok daha fazla kullanacagi asikar. Tabii bu ornekte GDO'nun icsel bir probleminden cok kullanilis bicimi sorunu yaratan, her zaman boyle olmak zorunda degil ama bu, su andaki en "cekici" ve zararli kullanimlardan biri.

4. GDO'nun verimliligi artirip artirmadigi bence de konu ile ilgisiz. Sadece bunca riski bir fayda ugruna aliyoruz, onun bile dogru cikmayisi oldukca sacma bir durumda birakiyor bizi.

5. Arjantin ornegine ben de yuh demistim okurken :-) GDO elestirisi yaparken kantarin topuzunu kacirmanin boyle zararlari oluyor. Bu yazi yine iyilerinden, ortada benim bile tepemi attiran pek cok sey var. Cogu zaman akil yerine duygulara hitap etmek daha kolay geliyor isanlara.

Sonuc olarak GDO konusunun detayli olarak tartisilmasi gerektiginde hemfikirim. Cunku bu konu standard girisimcilik, patent hakki, inovasyon gibi konulara sigmayacak bir konu.
1. Oncelikle vucudumuza soktugumuz gidadan bahsediyoruz, dogrudan yasam ile ilgili. GDO sektorunun icindeki cogu insanin bile bebeklerine GDOlu urunler yedirmedigine eminim. Bu kanunda bana dogrudan ahlaksizca gelen sey "GDO'suz urun" yazmayi yasaklayarak benim secme hakkimi ihlal etmesi.
2. (Henuz) Diger hic bir urun (cep telefonu, araba, vs.) kendi arasinda ya da baska cinslerle birlesip kendinin benzerini yaratma ve yayilma mekanizmalarina sahip degil. Isin bu yonu ve temelde hayat ile ilgili olusu bu konunun onemini cok daha artiriyor. Biz yaptik oldu demeyle gecistirilecek birsey degil.
3. En onemli soru ise su: Insanlarin mantikli ya da mantiksiz bu kadar onemsedikleri ve tutkuyla karsi ciktiklari bir konuyu tamamen rafa kaldirsak nasil olur? GDO'cularin asil derdi acligi cozmek ya da kimyasal kullanimini azaltmak ise, GDO'ya hic bulasmadan bunlarin hepsini de yapmak mumkun olamaz mi Bu kadar onemli bir konuda biraz daha dusunmekte fayda yok mu?

Unknown dedi ki...

"Insanlarin mantikli ya da mantiksiz bu kadar onemsedikleri ve tutkuyla karsi ciktiklari bir konuyu tamamen rafa kaldirsak nasil olur?"

Insanlarin cahil bir sekilde tutkuyla karsi ciktiklari seyleri kabul etmek bana mantikli gelmiyor, bana din konusunu animsatiyor. Bir bilimsel yontemi yasaklamak icin rasyonel somut kanitlar lazim.

"GDO'cularin asil derdi acligi cozmek ya da kimyasal kullanimini azaltmak ise GDO'ya hic bulasmadan bunlarin hepsini de yapmak mumkun olamaz mi?"

GDO'cularin asil derdi benim acimdan onemli degil. Kapitalist duzen de herkesin derdi para kazanmak, buna sorun olarak bakmak realistik degil, duzen bu, degistiremedigimize gore bu duzen icin de cozum urutmek zorundayiz.
GDO'ya hic bulasmadan cozum bulmak mumkun mu? Belki. Ya degilse? Bilimsel bir yontemi kapatmakla elimizdeki en onemli silahlardan birini yoketmis oluyoruz.
Ideal bir dunya da tum tarim hic kimyasal madde kullanilmadan, dogayi zarar vermeden yapilir. Ama GDO yasaklanirsa boyle bir dunya yok karsimiz da. Sanirim aramizdaki fark benim sizin olmasini arzuladiginiz dunyanin gerceklesme ihtimalini az bulmam.

GDO'ya karsit olarak verilen ornekler de bence yanlis hedef var. Cok dogru olmasa da porno var diye internet'i yasaklamayi cagristiriyor bana. Bahsettigin ornekdeki problemler yasal duzenlemelerle ilgili. GDOyu yasaklamakdan cok daha az zararli cozumler var. Mesela yazilim patentleri olmamasi gerektigi savunuldugu gibi genetik algoritmalar da patentlenemez denebilir. GDOsuz urun diyebilmek kesin mumkun olmali vs. hatta belki GDO varsa onu soylemek zorunlu olmali vs.

GDO ile uretim yapamazsin, bunu satamazsin demek, bir teknolojinin kotu kullanimlarindan cikabilecek problemleri cozmek yerine, teknolojiyi yasaklamak demek oluyor (porno internet anolojisi).

Kisaca gelecekde karsimiza cikabilecek bircok problemin potansiyel cozumleri bulabilecek bilimsel bir yontemi yasaklamak benim aklima yatmiyor.

Pinar dedi ki...

Berkay'cim, GDO ile ilgili gordugum cok buyuk bir problem var:

GDO'lu tohumlarin diger tohumlari da "kirletmesi" (bu kelimeyi bilincli sectim!:)

Eger ureticinin GDO'lu tohum uretme ve isteyen ciftcinin de kullanma hakki var diyorsan benim de tuketici ve cicegi burnunda bir ciftci olarak kendi tohumlarimi
koruma ve GDO'suz tohumlardan sebze/meyve yeme hakkimi elimden almamalilar. Ve bu konuda da sorumlu ben degil, GDO tohum ureticisi olmali. Bunu garanti etmeden piyasaya surulmemeli (Future of Food'daki Kanadali misir ureticisinin basina gelenler
orneginde oldugu gibi).

Ideal dunya ile elimizdeki dunya konusuna gelince; senin kadar karamsar degilim. Baska turlu cozumler oldugunu dusunuyorum ancak ne yazik ki insanlarin eldeki tek alternatifin kimyasalli ve GDO'lu tarim olduguna inandirilmis olmalari bu yolda
ilerlemenin en buyuk engeli. Eger alternatifin olmadigina inanirsan, tabi ki bunlari kabul etmek ve sonuclarina katlanmak zorundasin. Ilk yorumunun sonundaki soze bu acidan da cok katildim!:)

tugrul dedi ki...

GDO karsiti bazi insanlarin bilim ile de bir sorunu vardir belki ama bunu genellemek yanlis. GDO karsiti insanlar anti-bilimseldir ve bilimi yasaklamaya calisiyorlar gibi bir imaji GDO firmalari bilincli olarak yayiyorlar. GDO ne bilim ne de bilimsel bir yontem. GDO adi uzerinde genetigi degistirilmis organizmalar yani bilimsel bazi arastirmalar sonuncu elde edilen bilgilerin muhendislik/teknolojiye donuserek urun haline getirilmesi (RoundUp Ready Canola, BT Misir gibi). Ornegin bilim insanlari fusion'i anlamaya calisiyorlar, oda sicakliginda nasil yapariz diye ugrasiyorlar. Bu calismalar sonuclandiktan bir sure sonra eminim ev tipi fusion reaktorleri Walmart'ta satilacak, ama bunu yapanlar bilimadamlari degil, uretici firmalar olacak ve yaptiklari bilimsal arastirma degil ondan ogrenilen tekniklerle uretim olacak. Su anda biri, ben bunu becerdim ve seri uretime geciyorum dese, bu aletin satilmasinin yasaklanmasi icin deli gibi ugrasirim cunku yeterince denenmemis bir reaktoru satin alacak komsum tarafindan havaya ucurulmak istemem. Ama bu demek degildir ki nukleer fizik/fusion arastirmalari yasaklansin diyorum.

Olay aslinda FDA'in yeni ilaclari onaylama surecinden cok da farkli degil. Hicbir firmanin gecen hafta basardik lafi uzerine satis onayi verilmiyor, uzun yillar alan bir test sureci var cunku insanlar ne olduguu tam anlamadiklari bir riski aceleci olarak almak istemiyorlar. Bence bu mantik tamamen GDO'ya uyarlanabilir. Genler nedir, tek basina mi is yapar, beraberce mi protein sentezler daha anlamaya yeni yeni basladigimiz bir konu. Bu arastirmanin sonuclarinin urun olarak (ve de gida olarak) karsimiza cikmasinin erken oldugunu soyleyenler bizzat biliminsanlari. Biliminsanlarini bile bilim karsiti gostermeye calisanlar ise firmalar ve onlardan buyuk paralar kazanan ve bilim ile ureticiligi biribirine karistirmis bazi arastirmacilar.

Benim gormek istedigim sey su: GDOlu urun satisi tum dunyada acilen yasaklanmali, kendi kendini replicate eden ve nelere yol acacagi kestirilemeyen bu organizmalar dogadan hizla toplanmali (tabii su asamada ne kadar mumkunse). Ondan sonra da insanlar boyle bir teknolojinin (bilimsel arastirma demiyorum, yoksa gen arastirmalari bana gore en heyecan verici arastirma konularindan biri) guven vermesi icin kriterler ne olmali, kimin etik derdi var, kimin saglik derdi var rahat rahat konusmalilar. Acele etmek sagligi hice sayarak para kazanma derdinden baska sey akla getirmiyor. Firmalarin parayi dusunmeleri nasil dogal ise insanlarin da sagliklarini korumaya calismalari o kadar dogal. Hele de onumuzde DDT'den cesitli ilaclara kadar "cok guvenli" denilip de sonra ne mal oldugu cikan urunler varken. Sagligi ilgilendiren konularda insanlarin bunca kazik yedikten sonra artik her yeni urune supheyle yaklasmalari onlarin mantiksiz degil tersine cok mantikli oldugunu gosteriyor.

Meyvelitepe dedi ki...

Canlıların gen yapısıyla oynamak ve canlıları olduğundan başka bir şekle sokup özelliklerinin de değiştirilmesi insanoğlunun doğayı değiştirme çabasının son aşaması. Bu anlamda iklim değişimi felaketiyle eş değer, belki de geri döndürülemez olması, kirletici yayılımı sebebiyle çok daha vahim.

Bunu savunanların ikide bir "bilimsel" lafını kullanmalarına da çok bozuluyorum. Ya bilimin tam olarak ne olduğunu bilmedikleri için, ya da ajitasyon olsun, saygı uyandırsın, itiraz edilemesin ki insanlar inansın diye bu lafı kullanıyorlar.

Nükleer silahlar da bilimsel çalışmaların ürünü. DDT'yi icat edene fazladan Nobel ödülü de verdilerdi. Saymakla bitmez.

İnsanoğlunun bit kadar aklı, topu topu bir kaç yüz yıllık bilgi birikimiyle ulaştığı etkileme, değiştirme ve tahrip etme gücünün her zaman iyi (mutlak iyi, bugün iyi sanılan değil) olacağını garantileyen bir şey yok ne yazık ki.

GDO son nokta olabilir. Bugüne kadarki tahribat, hava, su, toprak, dolayısıyla iklim ve bitki örtüsüyle sınırlıydı. Artık canlı DNA'larına doğrudan müdahale ile yeni türlerin oluşturulması söz konusu. Korkunç olan da bu türlerin kontamine (kirletici, yayılıcı, kontrolsüz etkileme) gücü.

Genetiği değiştirilen somon balıklarının bir kısmı kafeslerden kaçmış. Başka neler var Allah bilir.

GDO konusu, her şey bir tarafa fazlasıyla ahlaki bir konu. Bir kaç gündür araştırıyorum neden binde dokuz diye. "Kaçınılamaz oran" diye tanımlandığı içinmiş. Yani bu iş kaçınılamaz noktaya gelmiş. Hemde insanların hiç haberi olmadan. Sadece bu bile kıyasıya savaşmak için yeterli bir neden.

İsm.

Unknown dedi ki...

Pinar, GDO'lu tohumlarin diger tohumlari da "kirletmesi" konusuna katiliyorum. Malesef bunu engelleme yollarindan biri olan urunlerin kendi ureyememeleri (tohumu yok?) bir kapitalist tuzak olarak nitelendirilmiyor mu?

Cozum konusunda benim yaklasimi karamsarliktan cok umidimi baska cozumler olacagina baglamamak olarak daha dogru olur. Teknik olarak cozumler olsa da bunlar insanlarin degismesini ya da kapitalist duzenin degismesine bagli olursa genis anlamda uygulamaya gecirmek cok zor oluyor.

Lafi begenmene sevindim. Haiku'lardan esinlenip bugunlerde haliyeti ruhiyetimi bir cumleye sigdirma calismalarimin sonucu o :)