31 Temmuz 2008 Perşembe

Mıntıka Temizliği

Bu sabah genellikle yürüyüş yaptığımız yol boyunca atılmış mukavva kutu, poşet, domates fidesi kabı vs. gibi şeyleri bir araya topladık. Sonra da araba ile geri gidip toparlayıp çöp kutusuna attık. Köylüler ne yaptığımızı hiç anlamadılar. Bir iki tanesi "ne yapacaksıız onları, para ediyorsa bende çok" falan dediler. Sanırım vermeye çalıştığımız mesaj da güme gitti :-) Neyse en azından biz geçtiğimiz yerleri temizleyelim de yürüyüşlerimiz daha zevkli olsun.

Sabah kahvaltisi olarak

Bu sabah mintika temizligi sonrasi, incir agacimizdan incir topladim. Kahvalti olarak, sutle beraber cok guzel oldu. Minik olduklarina bakmayin, pek lezzetli. Simdi onlari nasil kurutmali diye arastirma yapmam lazim. Agac incir dolu ve mumkun degil hepsini bitirmemiz.

30 Temmuz 2008 Çarşamba

Doberman yavrusu alsak mı?

Arsamıza en yakın evin önünde bir doberman var. Sanırım bir turistik tesisten bir şekilde buraya yolu düşmüş. 1 ay kadar önce 8 yavrusu oldu. 4'ü bu süre içinde öldü. Bir tanesi birine verildi. Şu anda biri daha kayıp, verildi mi öldü mü bilmem. Kladı iki tane.

Aslıda şu anda bir yavru almayı düşünmüyoruz ama yavrular orada pek bakımsız ve sahiplerine de yük oluyorlar gibi. Belki bir tanesini alırız, bakalım.

Bu arada, genellikle yürüyüşe gittiğimiz yol bu evin önünden geçiyor. Yavrular da hemen Layka'nın üzerine geliyorlar. Layka çok fena illet oluyor. Nereye kaçacağını şaşırıyor. Alsak araları nasıl olur merak ediyorum.

41 kere masallah


Dun Tugrul'un dogum gunuydu. Fevzi'nin yerine gittik. Cagri/Nimet, sizin sayenizde nefis bir yer bulduk. Orada iken, gelenlerin hepsi de (abartmiyorum) "Tavsiye uzerine geliyoruz, ne getirirseniz yiyecegiz" dediler!:)

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Bu sefer misafir biziz

Pazar ogleden sonra Demet-Ediz'lere daha dogrusu Tahsin amca ile Ulku teyzelere, Aktur'a gittik. Eren'i gorduk. Acayip bir sey olmus gormeyeli. Belinde sac fircasi ile dolasiyor, anneannesi ile rap yapiyor!:)

Cok guzel bir ogleden sonra gecirdik. Ediz, fotoyu gonderirsen, burada post ederiz!:)

Bosalt, yerlestir: Biz bu ise fena alistik

C.tesi gecesi, sabaha karsi, karavanda bir tikirti ile uyandik. Mutfaktaki lavabonun altindaki dolaptan geliyordu ses. Bir sure yataktan kalkmadan dinledik. Sanki tikir tikir bir sey yuruyor gibi. Acaba fare mi dedik. Normalde o dolaplara bir sey girmesi mumkun degil. Karavanda giderken acilmasin diye cok siki yapilmis kilit mekanizmasi. Ama lavabonun alti oldugu icin belki de lavabo giderinde bir aciklik falan vardir diye dusundum. Sonra Tugrul kalkti, gurultulu bir sekilde, terliklerini vurarak yurudu. Yooo, bizimki pek de etkilenmedi bundan. Tikirtilar devam. Tugrul bir sure sonra eliyle dolabin kapagina patir patir vurdu! Hala..... Inanamadik. Herhalde dedik, fare degil bu. O saatte ne yapabiliriz, vurduk kafayi yattik! :) Ertesi sabah, sun room'da, fare olasiligina karsi, elimizdeki yastik, bavul, vs. ile girebilecegi yerleri tikayip, ona kapilara dogru bir yol yaptik. Kapilari actik, Tugrul eline eldivenleri giydi, ve de supurgeyi aldi. Ben de calistigimiz yerdeki oturma grubunun tepesine ciktim! Tugrul dikkatli bir sekilde lavabonun altindaki dolabi acti. Gorunurde bir sey yok, teker teker icindekilerini bana verdi, ben de yigmaya basladim. O dolap bos. Yanindakini, sonra da onun yanindaki 3 dolabi bosalttik. Hic bir sey cikmadi! Sonra yeniden herseyi yerine yerlestirdik.

Sevinmeli mi uzulmeli bilemiyorum! Bu kacinci bosaltip yerlestirme artik...

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Palamutbuku'nde keyifli bir ogleden sonra

Palamutbuku'nu cok seviyorum. Eminim baska yerler de vardir buraya benzeyen, ama ben gormedim: kucuk cakillardan bir sahil, sahilden 2-3 mt iceride, daha iri cakillarin ustune iki tarafli agaclarin altina atilmis masalar, masalarin dibinde sezlonglar, ara ara okudugun gazeteden ya da kitaptan basini kaldirdiginda (eger manzaradan gozunu alip da kitap okuyabilirsen tabi ki) demir atmis yelkenlileri ve fonda Rodos manzarasi ile nefis bir deniz, lezzetli mezeler, ve buuuuzzz gibi bir bira!

Bundan daha guzel bir yerde ve sekilde ogleden sonra gecirilebilir mi?

Domuzların dönüşü!

Domuz tehlikesinin önümüzdeki bahara kadar geçtiğini sanmakla hata ettiğimizi bugün anladık. Geçenlerde Pınar incir yemiş olduğu çok belli bir hayvanın dışkısını göstermişti arsa içinde. Ama ben domuzların artık gelmediğine o kadar eminim ki başka birseydir diye düşündüm. Pınar maşaallah Mohikan gibi. En ufak şeyi kaçırmıyor. Pompa sesinden hotumlardan birinde kaçak olduğunu, sulama fıskiyesinden çıkan su miktarından basıncın düşük olduğunu pat diye anlıyor. Bugün de arsa içinde otların üzerinde iz sürüp domuzun nereden girdiğini buldu. Zaten gelen gideni de Layka'dan önce duyuyor!

Bu akşam yürüyüşe biraz geç cıktık. Dönerken hava hafiften kararmaya başlamıştı. Eve yaklaşırken bir adam yanında köpeği, traktörü ile tarlalara doğru giderken karşımıza çıktı. Ben laf attım, bu saatte iş hala bitmedi mi diye. O sırada adamın kucağındaki tüfeği gördük. Meğer adam tarlaya, domuz beklemeye gidiyormuş. Bir gece önce domuzlar su ararken sulama sistemini parçalamışlar, 1000 YTL'lik zarar var diyor ağlamaklı. Gece hiç uyumamış. Zaten 2 gündür deli gibi domates ekiyor herkes. Bu adam şu anda kaç saatlik uyku ile duruyor bilmiyorum. Bize bu saatlerde yürüyüş yapmayın, hatta ben sizi görüyorum bazen erken yürüyorsunuz,sabah da 7-7:30;dan önce çıkmayın dedi. Köpekten falan da kormuyorlar, yaralı falan olursa üzerinize gelebilir diyince biz tırstık çok fena.

Bu arada Pınar bizim damlama su borusununun patlaşğını yaparken, "bunu sanki birsey çiğnemiş" demişti de pek kulak asmamıştım. Bundan böyle dediklerini can kulağı ile dinliyorum. Şöyle şeyler duyarsam şaşırmayacağım: 4 kişi geçmiş 2 saat kadar önce, izler henüz taze. Bir tanesi aksıyor, biri de kadın. :-)

Adam haliyle domuz vurmanın yasaklanmış olmasına çok öfkeli. Onun söylediği kadarı ile bu yasağın arkasında cevreciler var. Daha bugun onların başkanı ile tanıştık. Çok tatlı bir kadın (detay için Pınar'ın yazdıklarına bakacaksınız) İlk fırsatta bir de ondan dinleyeceğiz madalyonun öbür yüzünü. Ama besbelli bu işte bir gariplik var. Doğal avlayıcısı olmayan yaban domuzu gibi bir hayvanın kontrolsüz çoğalması bence onların uzun vadede Datça yarımadasında kalıcı olmaları açısından hiç de iyi değil. Bu şekilde köylülerin sevgi ve koruması değil nefreti kazanılıyor ancak.

Biz de kara kara çitlerin altını beton yaptırmanın maliyetini ve zamanlamasını düşünmeye başladık şimdi.

Yolande Aydemir

Soyadina bakip bir akrabamin esi falan sanmayin. Soyadi benzerliginden bahsedince "sen de mi Cerkezsin" diye sordu. Esi Cerkezmis.

Yolande 33 senedir Datca'da yasiyor. Isvicre'de dogmus ama bence o artik Datcali. O kadar guzel bir Turkceyle, yaptiklarini anlatirken, kendini Datcali olarak gordugu belli ki. Mesela, burada ev/apartman alip, sonra da buralari kendi ulkelerindeki kisilere kiralayan yabancilara belli ki illet oluyor, bu insanlarin vergi vermediklerinden yakiniyor. Dacev'in kurucularindan. Yaptiklari seyler inanilmaz. 6 milyon yillik kumlari olan bir kumsalin (Gebekum) 1.5 km'lik bir alanini kendi caba ve paralariyla koruma altina almayi basarmislar. Kus gribi sirasinda yore halkindan sut, yumurta almaya devam edebilmek icin kaymakamla tartismislar. "Vur deyince olduruyorsunuz Kaymakam Bey" demis!:) Koylulerden sutu saglikli bir sekilde alabilmek icin, Pasabahce ve Alman bir firmayla anlasip, ozel sise ve kapaklar yaptirmislar. Bedava! Bunlari koylulere dagitmislar. Buna benzer bir seyi, simdi de pazarcilara, naylon poset yerine ozel pazar cantalari yaptirip (hatirlarsiniz belki, cocuklugumuzda file denen bir olay vardi! Pazardan donerken parmaklarimi keserdi!:) Umarim ondan daha ergonomiktir yeni design pazar cantalari!:) Karakoy'deki cop problemini halletmisler. Gelen turistler Datca'mizda ilk olarak o copleri goruyorlardi, olmaz boyle sey diyor!:) Yeni hedeflerinden biri de (daha once sozunu etmistim) Kizlan'da kurulacak olan yarim golf sahasini engellemek. 5 sene sonra su yok diyor! Bu gece yine su kabuslari gorecegim korkarim...

Yolande gibi insanlar Datca'da cok. Yine Bengt'ten hep duydugumuz bir Alman cift var. Onlar da yillardir bir hayvan barinagi idare ediyorlarmis. Kendi para ve olanaklari ile Datca'daki hasta hayvanlara bakim, kisirlastirma hizmetleri veriyorlarmis. Yenilerde belediye kisirlastirma islemi icin parasal destek olmaya baslamis. Bengt, bu insanlarin para toplamak icin bugun kermes yapacagindan bahsetmisti. Orada tanistik Yolande ile.

Boyle kisileri yavas yavas buluyoruz. Yine Bengt sagolsun!

25 Temmuz 2008 Cuma

Gecikmis tesekkur

Bir onceki blogu yazarken Tugrul'la farkettik ki, biz cok onemli bir seyi atlamisiz. Bize arsamizi bulan kisiye buradan coooook tesekkur etmeyi!

Sinan'cim, sayende yillardir aradigimiz arsamiza kavustuk. Oncelikle onun icin, ardindan da her asamada bizim kendine yeterli , eko yasam konusundaki hayallerimize, yaptigin arastirmalar ve onerilerinle verdigin destek icin cok, cok, ama cok tesekkur ederiz.

Amerika'dan ilk misafirlerimiz geldi

Once ilk misafirlerimiz diyerek baslayacaktim yaziya ama farkettim ki, ilk misafirlerimiz aslinda Bengisu (yegenim), Mustafa , ve Bengisu'nun arkadaslari Sema ile Sibel idi. Mustafa Sema'nin dayisi. Ama biz Mustafa'yi Sema'nin dayisi olarak tanimadik. O ayni zamanda bizim arsamizi alirken aracilik yapan emlakcimiz. Onlarin gelisleri bir aksam ustu, ve de bortu bocek korkusu yuzunden kisacik oldugundan tam olarak misafirlikten sayilmiyor! :)

Bu oglen otururken, Layka "yine" havlamaya basladi. Bu arada, Layka artik burayi benimsemis olmali ki, gelene gecene, yandaki arsadaki insaat iscilerine, herseye havlar oldu!:) Ben yine yanlis alarm derken, disardan bir hatun sesi duydum. Birileri var galiba deyip firladik. Arsanin asagi girisinde gercekten de beyaz bir araba var. Ne oluyor, kimler derken, bir baktik Demet, Ediz, Ceren, Ersin ve esi Ipek! Ne guzel bir surpriz yaptilar bize.



Tahsin amca-Ulku teyzelerin (Ediz'in ailesi) Aktur'da evleri var. Demetler de oradalarmis, ve Knidos'a gidiyorlarmis gunubirlik. Sanirim bir tek Demet koyun adini kismen de olsa (sadece "Kiz'li bir sey oldugunu) hatirliyormus. O sirada bizim Kizlan yol ayrimindaki levhayi gorunce tamam demis, burasi. U atip koye girmisler. Bakkalda da sormuslar, gerisi de bizim Layka'nin havlamasiyla firlamamiz...

Kucuk karavanamizda ilk misafirlerimizi agirladik. Hatta Ceren, kamp tuvaletini bile kullandi. Jenkins tuvaleti bir sonraki gelise. Ne de olsa o daha bizim kalite kontrolumuzden tam olarak gecmedi!:)

Bu arada onlarin sayesinde incir agacimizin incirlerinin tadina ilk defa baktik, aramizda kalsin hic de fena degiller. Benden soylemesi...

Yaptık!

Boktan muhabbete devam...

Humanure Sistemimiz hizmete açılmıştır, vatana millete hayırlı olsun.

Gelir gelmez (üç hafta kadar önce) bir çukur içinde mutfak atıklarını biriktirmeye başlamıştık. Amaç işlemi başlatıp, tuvalet bittiğinde bakterileri yeni yerine aktarmaktı.

Yaptıgımız, artıkların üzerine koyduğumuz biraz kuru otu kenara alıp, yeni artıkları eskisinin üzerine boşaltmaktı. Karpuz kabuğundan salatalık kabuğuna, domatesten barbunya kabuklarına, soğan kabuklarına herşeyi buraya attık. Karpuz kabuklarını atmadan önce doğradık ama yine de oldukça kalın şeyler, ben onların kolay kolay decompose olmayacağını düşünüyordum. Fakat bir taraftan da ilginçtir, artık yığını hiç yükselmiyor! Günlerdir açıp altına bakmamak için kendimi zor tutuyordum.

Bugün transfer için otları sıyırıp yığını (10 cm derinliğinde, 30 cm x 30 xm gibi oldukça küçük bir yığın) el arabasına aldığımızda son konulanlar haricinde ıslak bir çamur idi aldığımız. Karpuz kabuklarından falan eser yoktu.

Hava sıcak olduğundan mı nedir, işlem inanılmaz hızlı. Artık yığını neredeyse hiç büyümüyor. Bunu evlerde yapmamak için bir sebep göremiyorum. Bahçesi olmayan minik bir leğende balkonda bile yapabilir. Yeterki üzerini ortecek biraz kuru ot ve hepsinin üzerine otlar uçmasın diye bir taş bulunsun. Herkese şiddetle öneriyorum.


24 Temmuz 2008 Perşembe

Ciftcilik zor zenaat

Bu sabah Jenkins projesi icin saat 6:30'da ayaktaydik. Tugrul proje sahasina giderken ben de Layka'yi yuruyuse cikardim. Layka bu sabah yuruyusleri icin hep cok motive. Eee, inekler, keciler, kaplumbagalar...

Yuruyus yolumuz, koyun disindaki tarlalara dogru giden patika bir yol. Her zamanki gibi giderken, bir traktor sesi duydum. Kenara cekilip, traktorun gecmesini bekledim. Traktordeki adam biz yaslarda, belki daha genc, atletli, esneye esneye traktorunu kullaniyor. Gunaydinlastik. Yanimdan gecerken, adamin arkasinda bir sey dikkatimi cekti, arkasindan daha dikkatli bakinca anladim: bir tufek. Buyuk ihtimal kuru siki atan bir tufek, ve geceyi tarlasinin basinda, domuzlari bekleyerek gecirdi, simdi de evine donuyor! Daha ilerden ise konusma sesleri geliyordu, devam ettim. 3 kisilik bir aile. Hepsi de egilmis, bir seyler ekiyor. Bir kac gun once Ozgur'un soyledikleri aklima geldi. Simdi guz domatesi ekme zamani. Kizlanlilarin gelirinin cogu bu ekimden gelirmis. Herkes haril haril onunla ugrasiyor. Burada hemen her gun bir mahallenin pazari. Ozgur ve ailesi her gun tarlaya gidip bir sonraki gunun pazari icin sebze topluyor.

Kizlan koyu, koyluleri ari gibi. Vizir vizir calisiyor. Bakalim buranin kisi nasil...

Eksik bilmenin getirdikleri

Bir seyi ya tam bileceksin, ya da hic! Tam arasi en kotusu. Insana cok sikintili anlar yasatabiliyor. Gecen gun sabah sulamalardan birini actik, bir baktik, suyun basinci cok dusuk. Su deposuna da su dolmuyor. Ne oldugunu anlamadik. Bir onceki gece, pompa odasinda dudukluyu yikarken (bulasik dedigin mutfakta yikanir onerilerine baska bir gun cevap verecegim!), kapagini basinc tankinin ustune dusurmustum. Eyvah dedim, bir sey yaptim. Tugrul'la tanka baktik, ustunde eziklik falan yok. Bu sefer benim aklima suyun bitmis olabilecegi geldi. Moral bozuklugunun derecesini anlatmam mumkun degil. 2 seyi korkunc kuvvetli bir sekilde hissettim:

1. Susuz yasamak mumkun degil
2. Su yuzunden burayi birakmak zorunda kalabiliriz

1 zaten cok acik, asil o ana fkadar arketmedigim sey ise burada yasamaya gecen kisacik surede nasil alistigim, benimsedigim ve mutlu oldugum.

Bengt'i arayip aramamak arasinda gidip geldik. Adamcagiz daha bir gun once bizdeydi. Cim bicmek icin bize el cim bicme makinesini getirmisti. Sonunda dayanamadik, aradik. O da panik oldu. Tugrul acelesi yok dediyse de "susuz bitkiler dayanamaz" diyerek atlayip geldi. Su deposuna bakti, hala dolu, sonra bizim her sulama sirasinda depoya su dolmasini bekledigimizi anlayinca, yok oyle degil diyip, kuyunun dolma mekanizmasini bize gosterdi. Ve o mekanizmayi ayarlayinca su dolmaya basladi. Ne kadar rahatladigimi anlatamam!:) Suyumuz bitmemis!

Sonra pompa odasinda bir takim kontrol kutucuklarina bakti, isiklar yaniyor, burada da problem yok dedi. Isik yanan sey, "Motor Koruma Rölesi" imis. Onun yedegini gosterdi. Gecmiste olan elektrik problemlerinden bahsetti. Neyse her seyin yolunda oldugu anlasilinca, oturduk, yeni yapilmakta olan yarim golf sahali sitesi, Kizlan'in eski muhtari, Datcalilarin genel is ve yasam aliskanliklari, faizler, mortgage borclari yuzunden evlerini kaybedenler, kredi kart kullanimi, yeni yapilmakta olan, Marmaris - Datca yolunu Kizlan'a baglayacak 5 seritli asfalt yolu (!) ve su anda aklima gelmeyen bir suru sey uzerine muhabbet ettik. Isin kotu tarafi, meyve gibi saglikli seyler yemiyor, bira icin cok erken, sonucta adamcagiza soda disinda dogru durust bir sey de ikram edemedik.

Olaylarin mutlu sonlandigini saniyorsunuz di mi? Nerdeeee! O gece, nereden aklimiza geldiyse otomatik sulama surelerinin degistirmeye karar verdik ama ondan once kuyuya su doldugunu kontrol ettik. Sonra pompa odasinda o ayarlamayi yaparken, kontrol kutusundan çatur çutur bir sesler geldi, kapagini bir actik, bizim motor koruma rölesinin isiklari yanmiyor. Oooooof, bir ic sikintisi coktu, anlatamam. O saatte ne yaparsin, hic bir sey, sadece sulamayi kapattik ve sikintilar icinde yattik. Ertesi gun, Datca'ya indik, elimizde yedek motor koruma rolesi, elektrikci bulup, isiklarin yanmadigini, ne yapmamiz gerektigini sorduk. Adam da "himmm yanmasi lazim, sigortalari kapayin, degistirin" dedi. Yapacak bir sey yok, geri donduk. Bir yandan calisiyoruz, bir yandan da cok gec olmadan o kismi kapayacak sigortayi bulmaktan, Bengt'i arayip aramamaktan konusuyoruz. Adam icin basbelasi ile kabus arasi bir yerlere dogru hizla ilerliyoruz diye dusunuyoruz bir yandan da. Sonucta Tugrul yapacak bir sey yok deyip cebi aldi eline, ve aradi Bengt'i. Motor koruma rölesinin isiklari falan diye basladi, sonra suratinda bir rahatlama ifadesi belirdi. Hey, dedim icimden, sanirim yirttik bu sefer de!:) Megerse su sadece depoya dolarken o isiklar yaniyormus. O gece tam sulama suresi ayarlamasini yaparken, sans iste, depoya su dolma islemi bitmis ve de çat çut röle devreden cikmis. Biz hemen kostur kostur, islemi tekrarladik, dogru olduguna emin olduk, ve de gerekli dokumanlarda notunu aldik!

Bengt'in dedigi gibi, ara ara kucuk problemlerin olmasi iyi. Sistemi cokertmeden ogreniyoruz. Ama dogrusu Bengt olmasaydi, bu ogrenme suresi coooook aci verebilirdi. O kadar sansliyiz ki! Bu Datca gidisimizde Bengt'in sevebilecegini dusundugumuz seylerden aldik, bir sonraki acil durum icin haziriz! :) Yok canim, bu kadarla gecistirmeye calismiyoruz tabi ki, asil buyuk tesekkur icin, kiz arkadasinin diyetten cikmasini bekliyoruz...

Kaldigimiz yerden devam

Jenkins projesi cok hizli devam ediyor. Bir kac gundur sabah, aksam, oglen onunla ugrasiyoruz. Ara ara bir takim engellere takilmiyor degiliz, ama bunlarin cogu tahtayi, OSB'leri kesecek adamin isi sallamasi, ya da eksik malzeme gibi ciddi olmayan seyler. Ciddi olmayan seyler diyorum ama tam da isin en heyecanli yerinde vidanin bittigini gorunce insanin sinirleri oynamiyor degil! :)

Neredeyse bitmek uzere. Bu sabah ustune cikip deneme "oturmasi" bile yaptik! Dogrusu manzarasi nefis bir tuvalet olacak! :)





20 Temmuz 2008 Pazar

Jenkins'in iskeleti hazır






Dün Datça'ya gidip kalas, köşebent, vida aldık.

Biraz önce karavana pump house'dan kablo getirne işini bitirdik, yorgunluk çöktü. Deniz sonrası devam...

Size tuvaletin ilk hallerini gösteren birkaç foto:

18 Temmuz 2008 Cuma

Jenkins inşaatı başlıyor...

Bugun konumuz tuvalet...
Bostancık'ta uzun vadede kendine yeten, sürdürebilir yaşama uygun bir yer yaratmayı düşünüyoruz, tabii becebilirsek.

Bu işin önemli parçalarından biri, atıklardan nasıl kurtulunduğu. Aslında sustainable yaşamdan bahsetmeye başlayınca bunlara artık atık değil kaynak diyoruz. Amaç, bu kaynakların değerlendirilmesi haline geliyor.

Bostancıktaki ana atık üretcileri bizleriz haliyle. Bu kaynağı değerlendirmek ile hem çevreye olan olumsuz etkimizi azaltmış, hem tuvalet sorunumuZu çözmüş olacağız. Ayrıca Datça yöresinde yetişen en iri sebzelerin bizim bahçeden çıkması için önemli bir avantaj elde edeceğiz. :-)

Composting toilet, kuru tuvalet olarak da adlandırılıyor. Organik atıkların (sebze meyve kabukları, bahçeden koparılan otlar vs. dahil olmak üzere) humusa dönüşeceği bir ortam yaratılıyor. Isı ve nem oranları önemli. Farklı bakteriler farklı ısılarda decomposition yapıyorlar ve yığını sürekli küçültüyorlar. Süreç aynen bir canlı gibi bakım ve ihtimam gerektiriyor ve gübre olarak sağlıklı bir şekilde kullanılabilmesi için 1 yıldan fazla bir zaman geçmesi gerekiyor.

Biz 2 kompartmanlı bir sistem yapacağız. Her biri bir yıl boyunca kullanılacak, sonraki bir yıl da işlem devam edecek. Bu sürenin sonunda tekrar bir numaralı kompartmana dönmeden içindeki humus çıkarılıp kullanılacak. Yani teoride böyle de nasıl gerçek leşecek şimdilik belli değil. Meraklısı için burada sık sık gidişatla ilgili bilgi vereceğiz.

Bu tip tuvaletlerle ilgili daha çok bilgi edinmek isterseniz ve şu anda kullandığımız kanalizasyon sisteminin ne kadar doğaya zarar verici bir sistem olduğunu görmek isterseniz internette bol miktarda bilgi var. Şunlarla başlayabilirsiniz:

http://en.wikipedia.org/wiki/Composting_toilet
http://www.jenkinspublishing.com/humanure.html

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Bugün iki leşim var!

Bugün çamaşır makinasının dolabını yaparken daha önce çamaşır makinasının durduğu plastik plaka üzerinde gidip geliyorum, çamaşır makinasını sardığımız naylon torbaları topluyorum derken, birden gözüm o plastik platforma ilişti: ters dönmüş, can çekişen bir akrep! Haydaaa dedim ben şimdi bu hayvanı ezdim mi yani! Allahtan ayağımda kalın yürüyüş ayakkabılarım vardı. Sonra da hayvanın ızdırabına son vermek zorunda kaldım. 5-10 dakika geçmemişti ki göğsümün altında bir şeyin yürüdüğünü hissettim, t-shirt'ümü kaldırınca keneyi gördüm. Panikle elime alıp aynı plastik platformun üstüne koyup taşla ezdim!

Bunlardan biri tarafından sokulmak "it's not if but when" durumları yani...

Narpuz, annemin deyişiyle yaprız

Geçen hafta pazara gittiğimizde, adaçayı alalım derken pazarcı amca bize kokusu, lezzeti yüzünden narpuz önerdi. Hatta o kadar hoşunuza gidecek ki, bana teşekkür edeceksiniz dedi. Gerçekten de adaçayından çok daha güzel. Sanki birkaç baharatın karışımı gibi. Kokusu nefis. Dişlerimle ezdiğimde öyle bir lezzet geliyor ki, inanılmaz! Annemin böyle bir bitkiden bahsettiğini hatırlar gibiydim. Bu sabah onunla konuştum. Annem yaprız diye biliyor! :) Neler neler yapılırmış onunla, el dokuması halılarda kullanılan yünlerde gri renk için, bir sıra yün, bir sıra yaprız şeklinde bir kaba dizip ağzını kapayıp güneşte 5-6 saat bekletirlermiş. Sonra eskiden tabi deterjan yok, yağlı kapları bulaşık yıkanan havuzun kenarından topladıkları yaprızla yıkarlarmış. Öyle gıcır gıcır olurmuş kiii! :)

Annemde bu bilgiler pek çok. Üzümden pekmez nasıl yapılır, ak toprak tortuyu nasıl dibe indirir, içine koydukları kıl torbadan sızan şıraden neler neler yapılır! İlk fırsatta bunları kaydetmeli...

Narpuzun kokusu bana buraya Ankara'dan varışlarımızı anımsattı. Her iki seferinde de akşam varmıştık. Arsaya giren kapıyı açmak için arabadan indiğimdeki koku öyle güzel ki! Lavanta, ada çayı, ve daha neler karışık o kokuda.

Artık eve gelmenin bir kokusu var.

Camasır makinası kutusu

Arsamızdaki ilk marangozluk projemizi başsarı ile tamamladık. Bildiğiniz gibi öamaşır makinemiz karavanın hemen yanında, dışarıda duruyordu (1 haftadır). Gerek hava şartlarından korumak, gerekse içine birşeylerin girmesini engellemek için Naylona kaplamıştık. Haliyle her çamaşırda açıp kapamak biraz zahmetli olacaktı. O yüzden içine sığacak büyüklükte OSB'lerden bir kutu yaptık. OSB'leri alacak yeri bulma, marangoza kestirme, yapım sırasındaki 1-2 hatayı giderme vs. derken bize 4 saate falan maloldu. 50 lira kadar da masraf yaptık. İş görecek birşey çıktı ortaya ama asıl deneme makineyi çalıştırdığımız zaman yapılacak. Eğer yürümeye kalkmazsa oldu demektir.




15 Temmuz 2008 Salı

Deprem

Saat sabah 6:30 civarı. Pınar'ın dürtmesi ile uyandım. Karavanda bir zangırdama. Meğer Rodos'un güneyinde ciddi bir deprem olmaktaymış. Karavan'ın bir başka avantajı. Böyle bir durumda daha güvenli bir yerde olamazdık herhalde.

Bir gün önce yarım karış boyunda bir çiyan öldürdük. Duyurayım da günlük haşerat raporumu aksatmıs olmayayım. :-)

14 Temmuz 2008 Pazartesi

İlk Çamaşırımız

Bu sabah çamasır makinemizi ilk kez çalıstırdık. Ben biraz tırsarak başını bekledim ama sevinerek bidiriyorum ki ufak tefek sarsıntılar dısışında sonuç başarılı. Hatta şu anda ilk grup kururken ikinci yıkanıyor. Göz kulak hala onda ama biraz daha rahatladım. Birkaç hafta içinde deterjanlı suyun bitkiler üzerindeki etkisi konulu araştırmamıza veri toplamaya başlarız...

11 Temmuz 2008 Cuma

Köyden Alışveriş

Bostancığın eski sahibine (Bengt) zeytinlerin altını sürme, vs. kimi işlerinde yardım eden Kızlan köyünden Özgür ile biz de tanıştık. Daha şimdiden epey yardımı oldu bize. Sanırım oldukça büyük arazileri var ve ailecek ciddi tarım yapıyorlar. Hemen herşeyi yetistiriyorlar (domates, biber, patlıcan, kavun, karpuz, soğan, sarmısak, börülce, kabak, ...) ve Datça başta olmak üzere çevre kurulan pazarlarda satıyorlar.
2 gün önce onların evine gidip alışveriş yaptık. Kimi ürünler toplanmış, traktör römorkuna dolduruluyordu, ertesi günkü pazar için. Kimileri ise cuvallarla yeni geliyordu tarlalardan. Semizotunun gelmesi için 5-10 dakika oyalandık :-)
Aldığımız herşey oldukça güzel ve super tazeydi. Domated biraz hayalkırıklığı oldu. Sanırım cinsi çok iyi değil. Karpuz uzun yıllardır yediğim en güzel karpuzdu.

10 Temmuz 2008 Perşembe

Hortum Blues...

Bostancık'ta sulama sistemi var ancak yaşayarak öğreniyoruz ki sulama işini otomatiğe bağlamak pek mümkün değil. Ya hortumun biri delinmiş oluyor, ya ağaçlardan birinin altından su taşmış oluyor. Her sabah şöyle bir dolaşıp aksaklık var mı bakmak gerekiyor. Bu sabah yine 3-4 hortum tamiratı ile güne başlıyoruz.

İneklerle Tanışma

Dün akşam Layka'yı da alıp yürüyüşe çıktık. Layka daha önce hiç duymadığı kokuların peşinde oldukça motive bir şekilde ilerlerken ileride otlamaktan dönen 7-8 kadar inek, onlara çobanlık yapan at üstünde bir teyze ve 14-15 yaşlarında bir genç belirdi. İnekleri bilirsiniz zararsız hayvanlar ama irilikleri yine de biraz ürkütür insanı. Layka'yı da yanımıza alıp yolun kenarına doğru çekildik kolay geçsinler diye. Teyze bize seslenip birseyler anlatmaya çalışıyor ama biz anlayamıyoruz. Bu arada inekler yaklaşıyor, biz hafiften tırsıyoruz, Layka huzursuzlanıyor. Derken 2 inek izerimize doğru koşturarak gelmeye başladılar. Oğlan koşup onları çevirmeye uğraşıyor. Bu sırada teyzenin "onların danaları var, köpekleri sevmezler" dediğini anladık. Ben Layka yanımda panik halinde makilik arazinin içine kaçarken cocuk inekleri çevirmeyi becerdi. İnek saldırısını kazasız belasız atlatmış olduk.

9 Temmuz 2008 Çarşamba

İçerde ilk akrebimiz

Buralarda börtü böcek bol, hele de Ankara'nın apartman daireleri ile karşılaştırınca. İlk geldiğimizden beri pek çok kez akrep, örümcek, devasa cekirge vs. gördük. Genel yaklaşımımız "sen onlara dokunma, onlar da sana dokunmasın". Epey bir fotoğraf çektik, ne de olsa bizim için oldukça değişik görüntüler. Ancak dünden beri biraz abartmaya başladılar. Önce karavana komşu taş evde (tek odalık bir yıkıntı aslında, şu anda depo olarak kullanıyoruz) bir yılan gördük. Köydekilerle konuşmalarımızdan çıkardığımız sonuç bunun bir engerek olduğu. Ne yazıkki fotoğrafını çekemeden duvarın taşları arasında kayboldu. Bu sabah da karavanın önündeki kapalı verandada bir akrep gördük. Önce ölü sandık, bir garip duruyordu, ancak dokununca kıpırdandı. Bu sefer ne yazıkki daha öncekiler kadar merhametli olmadık. Bir taş ile ezip disarı attım. Gerçi 2 gün önce su kuyusunun yanında da bir tane öldürmüştüm. Elim iyice kana bulandı yani. Arazideki her türlü hayata izin var ancak bizim yaşadığımız yerlere girmemek kaydıyla. Keşke okuma bilseler de birer tabela asıp bu isi halledebilsek.




8 Temmuz 2008 Salı

Layka bizle...


Kopeğimiz Layka artık yanımızda. Layka'nın İstanbul'da başlayan, ve Ankara'da devam eden hayatında yeni bir dönem başladı. Burada olmaktan ne kadar memnun söylemek zor. Sanırım yeni bir yerde olduğundan henüz kendini çok rahat hissetmiyor. Karavanın yanından pek ayrılmıyor. Ama oyun oynarken neşesi yerinde. Artık oyuncağını çok daha uzaklardan koşup getirebiliyor.

10-11 saatlik yolu nasıl geçirecek diye endişeleniyorduk. Oldukça yüklü olan arabamızın bir köşesine taşıma kutusunu sıkıştırdık. Fazla yükten dolayı Afyon'da kutudan çıkarmadan sadece bir su ilavesi yaptık. Kutuya da alışık olmadığından çıkarırsak bir daha sokamayacağımızdan korktuk.

Akşam 7:30 gibi Kızlan'a varınca Bostancık'ın sınırlarını beraberce gezdik, 10saatlik yolun ihtiyaç molalarını en sonda kullanmış oldu. Hem de telörgüden girmeye çalışacak hayvanlara bir mesaj verilmiş oldu.


Gece boyunca duyduğu sesler ve kokulardan havlayıp durur mu acaba diye korkmuştuk ama ilk 3 gecesi gayet rahat geçti. Tam tersine acaba bekçilik görevini hiç mi yapmayacak diye düşünmeye başladık. Dün gece akşam yemeği sırasında sanki uzaklarda gördüğüm birseyleri kovalıyormuş gibi sesler çıkarınca bizimki hemen kaptı durumu. Baktık susacağı yok, yanımıza cağırıp sakinleştirdik. Sanırım bekçilik yapması için önce bizim durumu farkedip kendisine haber vermemiz gerekecek :-)

Karavan

Bostancık'ta henüz bir evimiz yok. Bengt'ten (arsayı aldığımız hollandalı) devraldığımız bir karavanda yaşıyoruz şimdilik.




Amacımız ev yapma masraf ve darallarını olabildiğince erteleyip karavada yaşamayı becerebilmek. İlk 20 günlük dönemden sonra ikinci döneme başlayalı henüz 3 gün oldu. Bu seferki gelisimizde çamaşır makinemizi de getirdik. Genelde yeniliğin ve motivasyonun verdiği iyimserlikle kendimiz bu küçücük yerde oldukça rahat hissediyoruz.





Tabii mutfak yok denecek kadar küçük. Diğer bir problem çamaşır idi, umarım onu makinemizi devreye soktuğumuzda aşacağız. Karavanın dışında bir yer yaptık, su ve elektrik bağlantılarını yapmak için biraz hortum vs. almamız lazım.

Asıl büyük problem tuvalet. Karavanın içindeki tuvalet kısa yolculuklar için güzel ancak bizimki gibi daha kalıcı bir kullanım için pek kullanışlı değil. Ankara'da bulunduğumuz süre içinde Pınar composting toilet olayını keşfetti ve epey okuma yaptı. Hatta apar topar Amerika'dan bir kitap getirttik arkadaşlarımzın yardımı ile. Önümüzdeki 2-3 hafta içinde susuz tuvalet dedikleri bu sistemı kendimiz yapacağız. Böylece hem büyük bür sorunumuz cözeceğiz, hem de toprak için süper humus elde edeceğiz. Bir taşla iki kuş hesabı...

Neden Bostancık?

2 yıl önce (2006) Datça'ya ilk geldiğimizde tüm yarımadayı çok sevdik. Kabaca 10 yıldır kendimize bir arsa arıyorduk. Bu amaçla Türkiye sahillerini epey bir gezdik, hatta Bolu civarlarında, Kizilcahamam dolaylarında ve Ankara'nın guneyinde Günalan köyünde bazı arazileri ciddi ciddi düsündük. Ama sonunda Datça Kızlan'da karar kıldık.

2007 Eylül ayında (ikinci gelişimiz) daha çok Datça içinde ev yaptırabileceğimiz 500 m2 civarında arsalar ve Mesudiye taraflarında daha büyük araziler baktık. Özellikle fiyatların yüksekliği nedeni ile uygun bir arsa bulamadık. Aralık ayında bir kez daha denedik şansımızı. Kardeşim Sinan'ın internetten bulduğu ancak bir önceki gezimizde bakma fırsatı bulamadığımız Kızlan'daki arsayı görünce Pınar da ben de burayı çok sevdik. Alman asıllı bir hollandalının sattığı bu arazi için koyde biraz araştırma yaptık. Hatta köy kahvesinde arsanın ilk sahibi ile tanıştık. Onda buraya köyde Bostancık dendiğini öğrendik. Bizim de hoşumuza gitti bu isim.






Bostancık'ta 8-10 tane yaşlıca badem ağacı, 20-25 asma, 25 kadar 3-4 yaşında zeytin, birkaç da nar ağacı var. Bakalım zamanla burayı daha yeşil bir yer haline getirebilecek miyiz?

Bostancık günlüğü

Datça - Kızlan'daki arazimize 2008 haziranında taşındık. Bir süre Ankara'ya iş için gidip gelmemiz gerekecek ama planımız yavaş yavaş burada geçirdiğimiz zamanı artırmak ve sonunda full-time çiftçilik yapar hale gelmek.

Büyük şehirde doğup büyümüş insanlar olarak bu dönüsümün oldukça eğlenceli olacağını düşünüyoruz. O yüzden deneyimlerimizi sizlerle olabildiğince paylaşmaya çalışacağız.

Pınar - Tuğrul