30 Eylül 2009 Çarşamba

Monsanto ile savas

Bugun uyesi oldugum gruplardan birine gelen mail ile, La Via Campesina, Friends of Earth, Greenpeace gibi örgütlerin Monsanto karsisinda mucadele icin olusturduklari bir platformun web sitesinden haberdar oldum. Sitede Monsanto'nun tarihi, gecmisi, bugunu, urunleri, GDOlar, yasamin patentlenmesi, dunyada bu konuda yurutulen mucadeleler gibi bircok konuda bilgi var.

Sizlerle paylasmak istedim.

A Terazisi

Permakultur kursumuzdan ogrendiklerimizi uygulamaya basladik bile. Araziyi su tutacak sekilde yapilandirmak en oncelikli isimiz oldugundan (agac dikebilmek icin bunun bitmesi gerekiyor) ise bu amacla kullanilacak A-Frame (A Terazisi) yaparak basladik. Kursta bunu kargilarla (sazlarla) daha derme catma yapmistik ama belki zamanla yipranip ayari bozulabilir diye aluminyum profilden koydeki demirciye yaptirdik.



Oldukca eski bir alet olsa gerek, yapimi ve kullanimi cok basit. A harfi gibi yapiyi hazirladiktan sonra tepeden bir ip ve ucuna bir agirlik asiliyor. Sonra alet kalibre ediliyor: ayaklar mevcut konumunda iken ipin A'nin yatay parcasi uzerinde nerden gectigi isaretleniyor. Sonra iki ayak biribirinin yerine konarak bir isaretleme daha yapiliyor. Eger bu isi yaptigimiz duzlem/yer tamamen duz ise (terazide) bu iki isaret cakisacak. Ama genelde bu zor oldugundan ortaya 2 isaret cikiyor. Teraziyi gosteren isaret bu ikisinin tam ortasi. Orta noktayi isaretlemenin pratik bir yolu bir ip ile iki isaret arasini olcup sonra bu ipi ikiye katlayarak ortasini isaretlemek.

Bu aleti swale'ler (terazide hendekler) kazmak icin arazinin eş yukselti cizgilerini belirlemek icin kullanacagiz. Bu hendeklerin amaci suyun egimden asagi akarken buralarda gecici olarak birikmesini ve zaman icinde topragin icine sizarak orada deplonmasini saglamak. Kabaca swale yapmayi uygun gordugumuz bir noktadan basliyoruz, A terazisinin bir ayagini o noktaya koyarak. Diger ayagini pergel gibi dondurerek (ilkini yerden kaldirmadan) kabaca ilerlemek istedigimiz yone yakin bir yerlerde es yukseltili bir nokta ariyoruz. Ne zaman ucunda agirlik olan ip tam orta nokta isaretine denk geliyor, o zaman ayni yukseklikte bir nokta buldugumuzu anliyoruz. Bu yeni noktayi minik bir kazikla isaretleyip, simdi ilk noktadaki ayagi digerini kaldirmadan yeni noktalar uzerinde gezdiriyoruz, ta ki bir baska es yukseltili nokta buluncaya kadar (ayaklari surekli degistiriyoruz ki olasi bir kalibrasyon hatasi giderek ustuste eklenmesin). Bu sekilde bir hat boyunca ilerleyip ayni yukseklikte S'ler yaparak giden cizgiyi isaretlemis oluyoruz. Bundan sonrasi amelelik. Hat boyunca bir hendek kazip (duruma gore degismekle beraber genellikle 20-30 cm derinlikte ve 40-50 cm genislikte) ısimiz bittikten sonra yine A terazisi ile hendegimizin terazide oldugunu kontrol ediyor ve gerekli duzeltmeleri yapiyoruz.

Bu hendekler ile ilgili daha fazla detaya yagmur suyu toplama ve depolama konusunda girecegim. Simdi bir sureligine arazide topografya muhendisciligi oynayacagiz :-)

Permakultur Dunyayi Kurtaracak mi?

Onder ve Berkay'in yorumlari benzer sorular icerdiginden onlari burada beraberce tartisalim. Kabaca merak edilen anladigim kadari ile Permakulturun buyuk olcekte dunyadaki beslenme sorununa bir alternatif olup olmayacagi.

Permakultur belki ilk anda gezegen ve bizler icin daha saglikli ama daha verimsiz bir uretim bicimini cagristiriyor ama bu dogru degil. Tam tersine permakulturde verim konvansiyonel tarimdan cok daha yuksek. Bunun 2 nedeni var:
1. Orman modelindeki gibi katman katman (yani bir anlamda 3 boyutlu) tarim yapildigindan birim alandan elde edilen urun cok daha yuksek.
2. Permakultur sayesinde tarim yapilabilen ya da sulanabilen alanlar icine sikisilmadigindan urun elde edilebilecek arazi artmis oluyor.

Permakulturun buyuk olcekli tarima nasil uygulanacagi konusuna henuz dikkatli bakmamis olmakla birlikte simdilik bu konuda kendi olusturdugum dusunceler soyle:
- Su anki tarim surdurulebilir degil, gerek (sanilanin aksine) verimsizliginden, gerek uretim ve tasima icin anormal boyutta enerji ihtiyaci oldugundan, gerekse bitkilere, hayvanlara, bizlere yani tum gezegene yaptiklarindan dolayi.
- Konvansiyonel tarim - daha dogrusu arkasindaki sirketler - basarili bir sekilde bunun kalabalik insan nufusunu doyurabilecek tek care olduguna bizi inandiriyorlar ama bu tamamen yalan. Bu tarimda kisa/orta/uzun vadedeki bircok maliyet tamamen gozden kaciriliyor, sistem tum maliyetler hesaba katildiginda cok pahali. Buna guzel bir ornek Monsanto'nun Endonezya'ya "yesil devrim" adi altinda soktugu pirinc. Yerel pirinclerinden yilda 2 kez hasat alan koyluler, yilda 3 kez hasat alip verimliligi yukseltecegiz diye bunu ekiyorlar ama sonucta hastaliklara karsi surekli ilaclamak zorunda kaliyorlar (eskiden yapmadiklari birsey), kimi yillar cok para kazaniyorlar ama kimi yillar da urunlerinin buyuk kismini kaybedip ac kaliyorlar. Bilim adamlari tum girdi ve maliyetleri hesaplayinca yerli pirincin 5 kat daha verimli oldugunu buluyor ama dongu hala devam edip duruyor. Kullanilan ilaclardan dolayi saglik sorunlari basgostermis durumda, vs. Dilde pirinc zararlisi icin bir kelime yokken su anda pirinc zararlilari ile gayet iyi tanismis durumdalar :-( (Penny Livingston-Startk'in ders notlarindan)
Bocek ilaci firmalari her sene mucize bir ilac bulduk diye ortaya cikiyorlar ama Amerika'da zararlilar ve hastaliklar yuzunden kaybedilen urun 50 yil icinde %7'lerden %14'lere cikmis durumda (Gaia's Garden kitabindan).
- Konvansiyonel tarimin etkileri saglik boyutunda da kalmiyor. Ozellikle fakir ulkelerin daha once kendi kendine yeterli ailelerinin topraklari zengin ulkelerin besin ihtiyacini karsilamaya yonelik mono-kulture tahsis ediliyor, bu topraklar hizli bir sekilde tuketilip collestirilirken yerlerinden olan aileler sehirlerin getto'larini dolduruyor.
- Permakultur bir tasla birsuru kus vuruyor: toprak kalitesi, biyolojik cesitlilik ve verimlilik artiyor. Dikkat edilirse su andaki sistemin en buyuk verimsizliklerinden biri urunlerin cok uzaklara tasinmasi. Bu yuzden permakulturde benim anladigim kadari ile yerel tuketim cok on planda (her ne kadar bu permakulturden bagimsiz bir akim olarak gelismekteyse de). Permakulturun en sevdigim yani her bir bireye soyleyecek birseyi olmasi, yani hedef kitle koyluler/ciftciler degil sadece. Bahcesi olan, balkonu olan, sehirde ortak bir bos alan bulabilen herkese "neden yenilebilir harika bahceler yaratmiyorsunuz?" diye soruluyor. Permakulturun yuksek verimliliginden dolayi eskiden gayet tekduze ve surekli enerji ve kimyasal isteyen minicik bahceleri birer gida ormanina donusuyor. Insanlar bu minicik bahcelerinden kendilerine ek olarak konu komsuyu beslemeye basliyorlar. Kendi bitkilerini yetistirmenin verdigi zevk ve diger canlilara ve dogaya baglanma hissine hic girmiyorum bile...

Permakulturde su anda gorebildigim en zorlayici yan, ayni araziden belki onlarca cesit urunun hasat edilmesi sonucu ortaya cikan hasat ve dagitim problemleri. Ancak yukarida da degindigim gibi mevcut dagitim kanallari ile sehirlere yiyecek gonderilmesi zaten halledilmesi gereken sorunlardan biri. Yani permakulturu simdiki tarlalarin permakulture gecmesi ve buradan eski usul kamyon kamyon gidalarin sehirlere akmasi olarak dusunmememiz lazim, cunku boyle olursa sistemdeki en buyuk verimsizligi ortadan kaldiramamis oluyoruz. Bol parali organik gida tuketicilerinin baska kitalarda yetistirilmis organik urunleri marketlerinden alirken kendileri acisindan saglikli ama surdurulebilirlik acisindan tamamen sacma bir is yaptiklarina da (kendim dahil) dikkatinizi cekmek isterim.

Son olarak bir noktayi hatirlatmakta fayda var: tarim permakulturun onemli bir parcasi olmakla birlikte tek parcasi degil. Arazide su toplamaktan, evin tasarlanmasina, yangin ve diger afetlerden korunmaya, kuraklikla basetmekten atik sulari aritmaya kadar pek cok boyutu var.

Permakulturun buyuk olcekli tarim ve sehirleri besleme konusundaki yaklasimlarini ogrendikce paylasmaya devam edecegim. Yaziyi Economist'in 19-25 Eylulu 2009 newsletter'indan bir alinti ile noktalayalim:
A huge storm along Australia’s east coast cloaked Sydney in a fog of desert dust whipped up from topsoil in the interior, which is suffering drought.
Yani Avustralya'daki firtina, kitanin icinde susuzlukla bogusan tarlalarin uzerindeki en verimli topragi alip tum Sydney kentini toz ile kaplamis.

29 Eylül 2009 Salı

Toprak

Bill dedenin (Turk Permakulturculer, Bill Mollison'a boyle hitap ediyorlar :) kitabi, katildigimiz ilk permakultur calistayi oncesinde elimize ulasti. Dogrusu bakacak zaman olmadi. Simdi kitapla gelen bir CD'ye bakiyorum. Bill Mollison'in 1981'de Amerika'da Rural Education Center'da duzenlenmis bir permakultur calistayindaki konusmalari yaziya dokulmus. Internetten pdf olarak indirilebilir. Adamin bilgisine sasmamak mumkun degil. Her ne akdar konusma 1981'den ve bir cok degisiklik olmussa da, olanlarin Bill dedenin tezlerini daha da dogrular nitelikte oldugunu dusunuyorum.

Konusmasinin basinda, "Toprak" basliginin altinda bir takim carpici bilgiler vermis:
- 1950'den once dunya yuzundeki toraklarin %50'sini kaybettik.
- 1950'den bu yana (1980'lere), kalan topragin %60'ini da kaybettik. (Gecen 30 yilda ne kadar daha topragin yokolmus oldugunu tahmin edelim bakalim!)
- Yagmurlar ve bitkiler sayesinde yeni toprak olusmaktadir ki bu miktar ortalama 1 ton/donum/yil. Kurak iklimli yerlerde bu miktar daha da azaliyor.
- Peki 1980'lerde, islenen topraklardaki toprak kaybi ne kadarmis? Ortalama 7 ton/donum/yil arasinda! Misir islenen yerlerde bu miktar 125 ton/donum/yil kadar cikabiliyormus.
- Bunun sebebi de cok basit: TOPRAGI SURME (yani topragi alt ust etme)
- Topragi surerek topragin direk kaybina sebep oluyoruz. Bir diger sebep ise "collestirme". Avusturalya'da 1980'de 200,000 donum arazi tuzlanma yuzunden kullanilmaz hale gelmis. (1) Buna sebep olan sey ise yeralti sularinin kullanilmasi. Su konusu icimi kanatan baska bir konu, ve bir baska yazida isleyecegiz.

Misir uretimi cok ilginc. Kendi basina bir konu aslinda. Sadece burada sunu soylemek istiyorum: Iowa'da su anda donumlerce misir uretiliyor. Bu alanlar dunyadaki en zengin topraga sahip. Ilk olarak, 10,000 yil once Wisconsin buzulunun yarattigi bu zengin alivyonlu topraklar, ardindan her 10 senede 2.5-5 cm daha eklenmis. 1900'lerin ortasinda, bu topraklarin ilk sabanla "desilmesine" dek bu alanlarda envai cesit cayir yetisirmis. Ingilizce'de "topsoil" denen verimli, icindeki bakteri, solucan, mantarlar gibi organizmalarla "yasayan" bir ag olan topragin derinligi su anda 60 cm. Bir parantez acayim: bu derinlik cogu arazide ortalama 30 cm. civarinda. Verimliligi dusunebiliyor musunuz? Pekiiii, tarim yapmak icin bu topraklarin ilk surulmesinden once bu derinligin 120 cm. oldugunu soylesem... (2)

Topragin surulerek islenmeye baslanmasi, ardindan "yesil devrim" ile monokultur (cesitliligin yokolmasi), sulu tarim (yeralti sularinin kullanilmasi), tohumlarin islahi (yerel ortamda yuzlerce yil evrimlesmis turlerin yokolmasi), kimyasallarin kullanilmasi (pestisit ve kimyasal gubrelere bagimlilik, hayvan ve bitki turlerinin yokolmasi, insanlar uzerinde henuz bilmedigimiz yan etkileri ki Penny bizim kurs sirasinda insanlarda ostrojen hormonunun arttigini, bunun ureme problemleri yaratmaya basladigini soylemisti) toprakta derin yaralar acmis durumda.

Farkindayim hemen akillara konvansiyonel tarimin zamaninda kitligi onledigi geliyor. Baska turlusunun olurlugu hemen sorgulaniyor. Su ana kadar ogrendigim kadariyla alternatif "yerel tuketim" ve permakultur! :) Yavas yavas ogrendiklerimizi sizlerle paylasacagiz. Ama bu arada su videoyu izleyebilirsiniz.


(1) PDC_ALL.pdf- Bill Mollison
(2) Omnivore's Dilemma- Michael Pollan (Turkcesi: Etobur-Otobur Ikilemi)

Kitap Onerisi- Yeniden

Kitap kurdu bir arkadasimizin bize biraktigi bir kitabi sanirim Tugrul daha once sizlerle paylasmisti. Yenilerde Tijen'den gelen bir mailde kitabin Turkce'sinin de yayinlandigini duyunca yeniden hatirlatmak istedim. Asagida da Tijen'in cok guzel yorumlari:

"Etobur-Otobur Ikilemi
Michael Pollan
Pegasus Yayinlari
2009
*
GDO'lu ürünleri, tüketim aliskanliklarimizi, gidanin sanayilesmesi/tektiplesmesi konularini irdeledigimiz su dönemde kafamizdaki pek çok soruya yanit verecek, özenli bir kitap bu. Amerika'da çok tartisilan (kimi uzmanlarca yere göge sigdirilmayan, kimilerince burun kivrilan) isimlerden biri Michael Pollan. Kitaplari uzun süre çok satanlar listesinden inmeyen (özellikle bu kitap 3 yil listede kalmis), neredeyse her gün bir gazete veya dergide yazilarina rastlanan Pollan, bir gazetecilik hocasi. "Aksam yemeginde ne yemeliyiz?" sorusu temel alinarak yazilan kitabi okuduktan sonra sanirim hepimiz yeme-içme tercihlerimizde degisiklikler yapacagiz. En azindan daha bilinçli olarak sofraya oturacagimiz kesin. Çevirisini de basarili buldum, rahat okunuyor ("yabani" sözcügü -özellikle bitkiler söz konusu oldugunda- neden ille de "vahsi" olarak çevriliyor hala anlamis degilim ancak onun disinda gözümü rahatsiz eden bir sey görmeden rahatça okuyorum), cümleler Türkçe'ye dogru/anlasilir/mantikli olarak çevrilmis (bu çeviri kitaplarda beni hep rahatsiz eden bir sey). Hararetle okumanizi tavsiye ediyorum."

Biz de!

28 Eylül 2009 Pazartesi

Eski Usul Tarim ve Permakultur

Daha onceki bir yazima yorum olarak Evren asagidaki soruyu sormustu:

"Büyük dedelerimizin gecen yüzyilin basina kadar yaptiklari tarimin(hormonsuz, kimyasal ilacsiz, endüstrilesmemis ama bugünkü anlamiyla organik de olmayan?) sorunu ne? Uygulanabilirligi mi yok artik? Permakültürden farki ne?"

Su ana kadar ogrendiklerimin yettigi kadari ile bu soruyu cevaplamaya calisayim. Oncelikle permakultur kendine dogayi ve dogada da en dayanikli, en uretken, cesitliligi en yuksek olan ormani model olarak aliyor. Yani amacimiz icine olabildigince isimize yarayacak bitkileri yerlestirdigimiz, yani insan acisindan da uretkenligi yuksek olan bir orman elde etmek.

Boyle bir ormanin karakteristik ozelliklerine bakinca sunlari goruyoruz:
- Cesitlilik ve bu cesitler arasindaki iliskiler ve biribirini destekleme cok zengin
- Zaman gectikce ortam fakirlesmiyor tam tersine toprak kalitesi basta olmak uzere, yasayan herseyin cesitliligi artiyor (tabii afetler bir tarafa)
- Boyle bir ortam self-sustaining, yani kendi ayaklari uzerinde duruyor, disaridan yenilenebilir olmayan girdiler olmadan kendini gayet guzel idare ediyor.

Buna karsilik tipik bir tarim arazisinde
- Cesitlilik cok az, cogu zaman bir.
- Zaman gectikce ozellikle toprak fakirlesiyor
- Disaridan surekli eklemeler, beslemeler olmadan kendini idare edemiyor. Kacimiz bir tatil donusu bahcemizi zavalli bir halde bulmusuzdur degil mi?

Bu zenginlik ve direncliligi saglamak icin permakultur:
- daha en bastan suyu toplayacak sekilde araziyi yapilandiriyor ki surekli sulamaya ihtiyac gostermesin
- agaca cok onem veriyor, bitkilerini agaclar etrafinda kumeler halinde biraraya getiriyor ve ormanin katman katman dikey zenginliginden faydalaniyor. Bu birlikteligin topragi surekli zenginlestirici yapisini taklit ediyor.
- topragin surekli hirpalanmasini engellemek icin yillik bitkiler yerine cok yillik bitkileri on plana cikariyor.

Permakultur'u bu sekilde tanimlayinca (ileride kitaplardan daha guzel ozetlemeler yaparim, su anda eminim bircok seyi eksik birakiyorumdur) eski usul tarim konvansiyonel tarim ile permakultur arsinda bir yere denk geliyor. Aslinda insanlar tarimi kesfedip de sadece kendi istedikleri urunu yetistirmek uzere cesitliligi azaltmaya basladiklarindan beri permakulturden uzaklasiyorlar. Tarim yapmak icin agaclardan arindirilan, surulen ve eski zenginligine gore daha az sayida urun dikilen her yerde fakirlesme basliyor. Ancak bu makinelesmeye kadar oldukca yavas ve kucuk olcekli oldugundan zarari o kadar gozle gorulur olmuyor. Aslinda ozellikle kizilderililer ya da aborigin'ler gibi topluluklarda permakultur prensipleri daha yakin zamanlara kadar tasinmis ve gunumuzun permakulturculeri bunlardan cok faydalanmislar. Ama kendi minik bahcesinde tarim yapan amca/teyze bir tarafa birakilirsa eski dunyada tarim maalesef uzun yillardir verimli yerleri hoyratca ekip bicip tuketip yeni yerlere goc etmek seklinde yapiliyor. Inanilir gibi degil ama Afrika'da Buyuk Sahra ve Amerika'da Sonora colleri insan (tarim) eliyle uzun zaman icinde yaratilmis coller. Ortadogu ve Anadolu'da tarimin etkisini su anda nasil bir cografyada yasadigimiza bakarak gayet guzel anliyoruz. Avustralya'da lise ogrencileri ulke capinda tatli sulari analiz edip olcumlerini birlestiriyorlar. Su anda deniz suyundan 3 kat fazla tuzlu nehirler var orada.

Sonuc olarak kimyasallar kullanilmiyor olusu tek basina iyi bir tarim yapildigini gostermiyor. Eger bir yerde en verimli ust katman surekli azaliyorsa, giderek daha fazla nadasa birakmak gerekiyorsa tarlalari ve bocekler/hastaliklar cok fazla zarar veriyorsa, toprak surekli tuzlaniyorsa yanlis giden birseyler oldugu acik. Burada onemli olan cozum gibi sunulan ama aslinda isleri daha kotu yapan kimyasallara (gerek gubre gerek ilac olarak) yani petrole basvurmak yerine gercekten surdurulebilir ve ilk darbede yikilmayacak direncli bir sistem yaratabilmek.

Permakultur Calistayi

Fethiye'de Pastoral Vadi'deki Permakultur calistayindan bir defter dolusu bilgiyle ve bir suru yeni insan tanimis olarak donduk. Geride biraktigimiz hayvanlarimizi gayet iyi bulduk, hatta Payam yoklugumuzda biraz fazla semirmis gibi geldi. Uzum ve Zeytin'e kavustuguna cok memnun oldu.



Kurs ogretmenimiz california'dan Penny Livingston-Stark idi (kendisini okudugumuz kitaplardan ve internette izledigimiz video'larindan taniyorduk). Gerek 25 yillik tecrubesi ve konuya hakimiyeti, gerekse eglendirici ders anlatma yetenegi ile bulunmaz bir ogretmen oldu bizim icin.

Pastoral vadi Fethiye yakinlarinda bir vadi icinde denizden 3km. uzaklikta. Bize 3 saat uzakta. Plan oglen gibi cikip 3-4 gibi varmakti ama zeytin salamura yapmak dahil yuzlerce is yuzunden cikisimiz 5'i gecince varisimiz da gece karanligina kalmis oldu, hem de saglam bir yagmur altinda. Yagmurda cadir kurmak yerine ilk geceyi arabada gecirdik (arka kokltuklari yatirinca ayaklarimizi tam uzatamasak da idare edecek bir yatak ortaya cikti). Sonraki gunler, sabahlari teorik ders, ogleden sonra ise uygulamali egzersizlerle dolu dolu ve cok eglenceli gecti. Her yas grubundan harika insanlarla tanistik. Ozellikle havadaki karbonun biokutleye cevrilmesi yoluyla kuresel isinma icin yapilabilecek olanlari dinlemek cok heyecan verici idi (detaylar sonra).

Kompost tepesi, kompost cayi, kerpicten oturacak bir platform, es yukseltileri bulmak icin A terazisi, es yukselti hendekleri ve daha neler neler yaptik. Aksam yemeklerinden sonra slide gosterileri ve muzik solenleri oldu. Oldukca kalabalik (50 civari) insan toplulugu (kimi yurtisindan gelenlerden, kimi Turkiye'de yasayan yabancilardan olusan) kisa zamanda biribiri ile kaynasti.



Velhasil ogretici oldugu kadar eglendirici bir deneyim oldu. Yakinda bir kurs daha var, bu sefer Fransa'dan gelen bir ogretmenimiz olacak. Ilk egitimde nerelerde dalga gecmisiz ortaya cikacak :-)

19 Eylül 2009 Cumartesi

Rainbow Warrior

Greenpeace'in efsane gemisi Rainbow Warrior 2 gundur Datca'da (Izmir ve Seferihisar'in ardindan). Akdeniz'de deniz rezervleri olusturulmasi kampanyasini yurutuyorlar. Geminin 15 kalici, 15 ulkesine gore gonullu personeli bizleri partiler halinde gemilerinde misafir ettiler, gemilerini ve kampanyalarini anlattilar. Gemi eski bir balikci gemisi. Bayagi ciddi tadilatlardan gecip (boyu 45m.den 55m.ye uzatilmis, vs.) bugunku halini almis. Gemi eski gorunuyor ama icinde en son teknolojik cihazlar var. Greenpeace'ciler her ne kadar eylemleri ile biliniyorlarsa da ne kadar ciddi arastirmalar yaptiklarini da ogrenmis olduk. Ilk Rainbow Warrior 80'lerde Yeni Zelanda aciklarinda batirilmis Fransiz gizli servisi tarafindan (bir nukleer karsiti eylem sirasinda). Bu ikincisi de 2011 yilinda emekliye ayrilacakmis. Gemiyi gezmek bir film seti gezmek gibiydi.
http://www.greenpeace.org/turkey/ adresinden deniz rezervleri ile ilgili kampanyaya katilabilirsiniz.







18 Eylül 2009 Cuma

Zararlilar ile Mucadele

Guzel bir sabah, ciftcimiz sebzeleri arasinda dolasirken bamyalarinin tomurcuklari uzerinde bitleri (aphid) farkeder. "Nasil oldu da daha once gormedim, epey de cogalmislar" diye dusunup hemen ilaca sarilir. Bitlerle birlikte onlari ciftciden cok daha once farkeden birkac ugurbocegini de oldurur. Ama bitler bu saldiriyi kolay atlatir. 4-5 gun sonra bu sefer daha cok olarak geri gelmislerdir. Ugurbocekleri de toparlanmaya calismaktadirlar ama onlarin bitlerin hizina erismeleri mumkun degildir. Ciftci, ikinci ilac saldirisi ile durumu kontrol altina aldigini zannederken ugurbocegi ve belki diger bazi avcilari tamamen ortadan kaldirir. Tahmin edeceginiz gibi bitler cok gecmeden geri donerler ama bundan sonra bitlere karsi ciftcinin elindeki ilactan baska bir yardimcisi yoktur. Hos, bu ilacin ne kadar ise yarayacagi da suphelidir, cunku aphid'lerin icinde hep bu ilaca en dayaniklilar geriye kalip nesillerini surdurmekte, sonunda ortaya cikan superaphid'leri oldurmek icin yeni ve daha guclu/daha zararli ilaclara terfi etmek gerekmektedir (ornek Gaia's Garden kitabindan).

Gercekten de korkunc bir hikaye. Bunun benzerlerini ben bizzat buradaki koylulerden kac kere dinledim.

Permakultur okumalarina devam ettikce iyice ortaya cikan bir konu organik tarimin, artik endustriyel tarimdan cok da ayiredilir bir hali kalmadigi (genelde uygulandigi sekliyle). Tabii ki arada belirgin farklar var: sentetik gubre kullanilmamasi, bazi bocek ilaclarina izin verilmemesi, antibiyotik ve hormonlarin kullanilmamasi, vs. Ancak gorebildigim kadari ile organik pazarin giderek buyudugunu goren buyuk sirketler hizla bu pazara girmis ve eski aliskanliklarini organik tarima da uygulamaya baslamislar. Buna kucuk ciftciler de dahil. Yani organik tarim da ayni endustriyel tarim gibi cesitlilikten arindirilmis, surulerek dumduz edilmis, topragin yagmur ve ruzgara acik oldugu, urunlerin gruplar halinde birarada oldugu tarlalarda yapiliyor. Bu haliyle organik tarim, bir anlamda endustriyel tarim ile tamamen dogal tarimin (bitkilerin neredeyse bir ormanda, cesitlilik icinde karisik bir sekilde buyumesi - bunun detaylari sonra) ortasinda bir yerde. Bu yuzden de endustriyel tarimin karsi karsiya oldugu bircok sorunla organik tarim da karsi karsiya, hem de elinden bazi silahlar (kimyasallar, vs.) alinmis olarak.

Bu sorunlardan en onemlisi belki de bitki zararlilari. Benzer bitkiler yanyana olunca ve etrafta bir ormanda gorulen cesitlilik olmayinca (pek cok organik ciftlik, uretimi ile alakasiz gordugu ciceklere, fundaliklara, agaclara, goletlere, kuslara ve diger hayvanlara gereken onemi vermiyor) zararlilar inanilmaz bir hizla artiyorlar. Bu durumda ya zararlilara karsi kaybedilecek bir savas basliyor, urun kayiplari arttigindan maliyetler yukseliyor, ya bu isi hobi olarak yapanlar sonunda pes edip zirai ilacciya gidip care ariyorlar, ya da organik firmalar yeterince guclulerse standartlari degistirtip, belli bazi bocek ilaclarina izin verilmesini sagliyorlar.

Daha onceki organik tarim okumalarimda surekli olarak zararlilarla nasil organik mucadele yapilacagi konusuna rastladigimdan permakulturde bu konunun aniden ortadan kaybolusunu uzun sure anlayamadim. Yavas yavas idrak ediyorum ki guzel bir sekilde tasarlanmis bir permakultur bahcesinde zararlilarla mucadele diye bir is yok. Daha dogrusu biz bu mucadeleyi daha bahceyi tasarlarken yuzlerce bitki secimi ve bunlarin biribirine gore konumlarini belirlerken yapmis oluyoruz. Belki sectigimiz bitkilerin yaridan cogunun gorevi bize urun vermek degil, kuslara konacak dal saglamak, onlarin yiyecegi bocekleri cekmek, ruzgari kesmek, topragi zenginlestirmek, vs. Bu zengin ortamin ortasina serpistirdigimiz urun alinacak bitkiler oylesine bir bitki, bocek ve diger canli cesitliliginin icindeler ki burada herhangi bir zararlinin cok fazla cogalmasi zaten mumkun degil.

Permakulturde hicbir zaman sifir zararli hedeflenmiyor. Hatta bir miktar zararlinin yasamayi surdurebilmesi icin onlara yasama alani bile saglaniyor ki onlari yiyen avcilar bizim araziden tamamen cekip gitmesin. Bitkinin dibindeki ortuden fundalarin altina, bilerek bicilmemis otlarin dibine kadar pek cok yerde yardimcimiz bocekler hazirda bekliyor. Ne zaman ki bir zararli cogalmaya basliyor, onlari kontrol edecek en az birkac cesit bocek, kus, tavuk, vs. yanibaslarinda. Tabii kaliteli ve yasayan bir toprakta yetistigi icin kendiliginden zararlilara dayanikli bitkiler de cabasi. Yine ayni kitaptan: Yazar, San Francisco'daki harika organik bahceleri ile unlu bir ekolojik egitim enstitusunu (Occidental Arts and Ecology Center) gezerken ekolojist Brock Dolman o sirada bir grup ziyaretciyi gezdirmektedir. Ziyaretcilerden biri belli tur bir zararli ile nasil mucadele ettiklerini sorunca Brock soyle cevap verir: "Zararlilar konusunda maalesef yeterli bilgim yok. Bahcemizde ekolojik denge o kadar iyi bir durumda ki herhangi bir bocek zarar yapacak kadar cogalamiyor. Bu yuzden zararlilar uzerinde uzmanlasmamiz hic gerekmedi."

Evet, inanmasi guc ama bu tip ornekler tekrar tekrar cikiyor karsima. Bakalim bu teorik bilgileri hayata gecirmek nasil bir zaman araliginda mumkun olacak. Bu yaklasimin gecerliligini denedikten sonra daha kendine guvenli bir sekilde bu konulara donmeyi planliyorum. Ama biliyorum ki bu gecis sancisiz olmayacak. Kisa vadede boceklerin bir suru emek ile buyuttugumuz bitkileri yedigini seyretmek zorunda kalacagiz. Taa ki bahcedeki bitki, bocek ve diger hayvan cesitliligi artip belli bir denge saglanincaya kadar!

Misir

Maydanoz, dereotu ocaklarimizin etrafina patlatmalik misir dikmistik, hem deneme, hem ruzgar kesmek icin. Epeydir iyice kurumustu kocanlar. 2 gun once kocanlar toplandi, soyuldu, taneleri ayrildi. Kocanlarin cogunun icleri pek dolu degildi ama yine de isin bitmesi gecenin gec saatlerini buldu. Cikan da topu topu 3.5 kg. Once tavuklara veririz diyordum ama bunca isten sonra mumkun degil! Satsam kilosunu 20'ye zor birakirim :-)
Gormemisin misiri olunca hemen patlattik biraz, saatin kac olduguna aldirmadan, hic fena olmadi...

16 Eylül 2009 Çarşamba

Tuketicinin Gucu...

Bir sure once sebze ve meyvelerin nasil yetistirildigini asil belirleyenin tuketici oldugunu ve ne yazikki bu konuda biz tuketicilerin iyi bir performans sergileyemedigini yazmistim. Permakultur-turkiye grubuna gonderilen asagidaki yaziyi sizlerle paylasmak istedim, cunku bu konuya cok guzel ve dogrudan bir ornek...

------------------------------
Aydın ili Koçarlı ilçesine bağlı Güdüşlü Köyünde çiftçilik yapmaktayım. Tarım bakanlığının yeni başlamış olduğu İTU programına dahil oldum ve bu programda ben sebze üretimi üzerine yaptım. Kendi arazimde domates(2 çeşit ve 3 kademeli dikim), biber(6 çeşit), patlıcan ( 3 çeşit), börülce, karnabahar (3 kademeli dikim) , lahana (3 kademeli dikim), brokoli, portakal, mandalina, zeytin olmak üzere 10 farklı ürün ve 25 farklı üretim gerçekleştirdim.

Başlangıçta amacım tarım sektöründe yaşanan gerçek problem olan pazar sorununu çözmekti. Bu yüzden ürünleri öncelikle yerel ve ulusal marketlerde satışını yapmak için bir araştırma yaptım. Fakat araştırma sonucunda çıkan sonuç şuydu: marketler insan sağlığını düşünmeksizin raf ömrü ve albenisi olan ürünlerin alımı üzerinde bir talep içinde olduklarını ve tarla ürünleri ile ilgilenmediklerini öğrendim. Tabii el altından çok ucuz ürünlerde alıyorlardı. Üstelik üreticiden veya tedarikçiden alınan ürünlerin parasını da en erken 45 gün olmak üzere 90 güne kadar çıkıyordu. Yani benim paramı kullanıyorlardı. Her biriyle görüşürken hepside belli standartlarda ürün aldıklarını ve bu standartlara ulaşmak içinde bazı belli başlı koşulları yerine
getirilmesi gerektiğini beyan ettiler. Bu koşullar da her bir tedarikçinin büyük yatırımlar yapmasını gerektiriyordu. Fakat uygulama da ise farklıydı. Uygulamada istenenlerin yarısı bile yapılmıyor ve her ne hikmetse uygunsuz olan ama çok ucuz fiyata veren tedarikçilerle çalışma yapıyorlardı. Sonuçta üretici ve tüketici bunu sadece tedarik kısmında kalıyor, üreticiden ucuz ürün alınıp tüketiciden de tüketicinin parasını almak olarak bir zincir kurulmuş oluyordu. Arada kalan tedarikçi ve marketçi aldığı paraya bakıyor olduğunu gördüm.

Tüm bunları gördükten sonra bende kendi ürettiğim ürünü günlük hasat yapıp günlük semt pazarlarında satışını sağlamam gerektiğini öngördüm. Böylelikle aradan pazarcıyı, toptancıyı çıkarmış ve ürettiğim ürünün bedelini de nakit ve günlük alabilecektim. Fakat başka bir sorun daha vardı bu da pazarda bu yerleri nasıl alabilirim? Sorusuydu ve bunu satarken nasıl farklılık yaratabilirdim.

Bu yüzden farklılık işine giriştim. Tarım bakanlığı onaylı uluslar arası bir sertifikasyon firması ile anlaştım. Pazarda farklılık yaratmanın ilk şartı olan marka olma olduğu için kendi logo mu kendim yaptım ve Türk Patent ofisine başvurdum. Köylü pazarı adı altında marka patenti aldım. Bu logo yu da kendi tezgahtarlarıma giydireceğim önlük, şapka, tişört e bastırdım ve eldiven aldım. Kendi web sayfamı kurdum (www.koylupazari.org) ve tanıtımımı buradan yaptım. Bunun yanı sıra kesekâğıdı ve poşetleri mide kendi logomu bastırdım. Tüm evraklarımı tamamladıktan sonra yapacağım her şeyi anlatan bir dosya hazırlayarak belediyelere başvurdum. Belediyeler dosyamı görünce tepkileri çok hoşuma gitti. Benden ne bir rüşvet ne bir ekstra para talepleri olmadan gerekli yardımları esirgemediler. Sonuçta haftanın 6 günü pazaryerleri edinmiş oldum. Pazaryerlerini alırken de hem yazın hem de kışın iş yapabileceğim yerler aldım. Pazarlama ekibi olarak hem il merkez pazarlarında hem de ilçe pazarlarında satış yapabileceğim bir ekip oluşturdum.

İş başlamak için güzeldi her şeyi yapmıştım çünkü. Üretimde de pazara yetiştirebileceğim miktarda ve kademeli olarak üretim programı hazırlamıştım. Kademeli üretim yaparak malım eksik olmayacak ve en önemlisi GDO suz ve tarlada yetişen laboratuar tahlilli ürünleri sağlık ön plana alınarak direkt tüketiciye satışını yapabilecektim. Üstelik mevsiminde mevsimlik ürünler satarak kalıntısız, hormonsuz ve GDO suz ürünleri kaliteli bir şekilde topluma kazandırmış olacaktım.
Her şey çok güzeldi.

Başladık...

Ve ne mi oldu. İçler acısı

Pazarda tezgâhtarla beyefendi, hanımefendi diye hitap eden ürünleri giymiş oldukları eldivenle poşet ve kesekâğıdına dolduran. Şikâyet edebileceği bir İTU belgeli ve laboratuar tahlilli yapılmış ürünlerin satışı bu kadar mı hüsran olur. Üstelik pazar fiyatından 1 kuruş dahi fazla olmadan aynı fiyattan satış yapılmaz mı?

Evet, aynen öyle oldu. Yapılan bu proje pazarda heder oldu. Klasik pazarcı olarak görüldü. Diğer pazarcılar bana güldü. Tüketici 3 kg 1 tl olan domatesi 4 kg olurmu diye yaklaştı. Sağlıklı ürün alıyorsun işte belgeleri, işte satıştaki hijyeni dememize karşı yan tezgâhtan aldılar. Aynı fiyat ama sağlıklı ürünleri değil klasik pazarcıya yöneldi benim vatandaşım. Temiz kıyafetli, tırnakları temiz ve traşlı eldivenle satış yapan değil de klasik pazarcıdan aldı benim vatandaşım.

Ah benim vatandaşım Ahh sen neleri hak ediyorsun sen bir bilsen!

Avrupa birliğine girecek dediğimiz bir dönemde bir çiftçinin hikâyesi bu. Bu hikâyenin başrolünde ki kişi yani ben Mehmet Uğur Hacettepe mezunu kimya mühendisi 40 yaşında ve 1 oğlum var. Zaten bende oğluma yedirebileceğim ürünleri herkesle paylaşmak istemiştim. Ama olmadı. Ama ben gene de oğluma yedirebileceğim. Ya siz?

Şimdi elimde kalan kademe üretimleri satmaya çalışıyorum. Satabilirsem ne ala. Biraz daha borcumdan düşer sadece. Şimdi endişem; oğlumu nasıl büyütecem, nasıl okutabilecem, kiramı nasıl ödeyebileceğim. Şimdi iş arıyorum. iyi çalışırım. Düşünen, kişileri değil olayları bakıp yorum yapan bir babayım. Son çarem kaldı bir iş bulmak...

Saygılarımla!
Mehmet Uğur

15 Eylül 2009 Salı

Bilmece



Tahminleri alalim!

Zeytinleri topladik

Bu arada zeytinlerimiz hizli bir sekilde kararmaya basladigindan topladik. Gecen seneye gore daha iri ama sayica daha az diye dusunuyordum ben ama neyseki blog var ve hafizaya guvenmek zorunda degiliz. Gecen seneki kayda gore yarim kova zeytin topladigimiz ortaya cikinca anladik ki bu sene zeytini dorde katlamisiz. Neyseki zeytinler asmalar gibi nankor cikmadi, diplerine actigimiz canaklar, icine doldurdugumuz keci gubreleri ve saman bu sefer havaya gitmedi. Tabii sadece agaclar bir yas daha buyuk oldugundan urun daha fazla olmus olabilir. Bu arada hatirlarsiniz bir bocek istilasi olmustu da basta yuzlercesini elle toplayip sonra pes etmistik. Gorunen o ki pek bir zararlari olmamis, eger bazi ciceklerin zeytine donusmesini engelledilerse de bu kalanlarin daha iri olmalarini sagladigindan belki de iyi olmus. Gecen seneki zeytinlerimizi misafirlerimiz pek begenmislerdi, bakalim bu sene tutturabilecek miyiz.

Konuklar



Uzun bir aradan sonra merhaba. Dun ikinci yatili misafirlerimizi yolcu ettik. Lerzan ve Berke'yi cadirimizda agirladik. Cadiri kurmak Payam ve Uzum yuzunden epey uzun surdu!



Sanslarina yagmur ve serin havalar denk geldi ama kampci arkadaslarimiz bana misin demedi! Yagmur altinda tepelerde yurumekten ve denize girmekten geri kalmadik. Bir gece neredeyse sabaha kadar yagmur yagdi. Meger o sirada Datca'da lodos firtinasi cikmis, tekneler batmis, vs. Hatta gazetelere bile cikmisiz! Biz tum bunlari ertesi gun aksam yemegine Datca'ya indigimizde ogrendik. Medeniyetten uzak yasamanin avantaj/dezavantajlari...

4 Eylül 2009 Cuma

Sebze Aileleri

Sebzeleri daha yakindan tanimak icin once hangisi hangi aileye ait gorelim. Bazi surprizler var (bilmeyenler icin)!


AILEUYELERI
Sogan *sogan, arpacik sogan, sarmisak, pirasa
Pancar *pancar, pazi, ispanak
Havuc *anason, havuc, kereviz, kimyon, dereotu, maydanoz
Aycicegi *kuskonmaz, hindiba, marul, aycicegi
Lahana (Brassica) *roka, brokoli, bruksel lahanasi, lahana, karnibahar, karalahana, kohlrabi, hardal, turp, salgam
Kabaksalatalik, kavun, kabak, karpuz
Baklagiller *fasulye, bezelye, bakla, soyafasulyesi, mercimek, fistik, nohut
Nane *nane, kekik, biberiye, feslegen
Otsuarpa, bambu, misir, bugday, pirinc, seker kamisi, cavdar
Domatesdomates, biber, patates, patlican


*: Iliman yerlerde kisin da yetistirilebilir.

3 Eylül 2009 Perşembe

Topragin Iyilestirilmesi

"Iyi toprak iyi urun demektir" seviyesinde bir bilgim vardi ama birseyler ekip/dikmeye kalkana kadar topraga cok dikkatli bakmadigimi itiraf etmeliyim. Topragimizin cok kaliteli olmadigini farkettikce (toprak analizleri ve kendi gozlemlerimiz sonucunda) nasil iyilestirebiliriz diye arastirmaya basladik. Ilk yaklasimimiz, standart olarak "ne eksikse (azot, fosfor, potasyum, ...) onu cuvallarla alip topraga eklememiz lazim" seklindeydi. Bu yaklasimda topraga bir takim mineraller/maddeler karisimi olarak bakiliyor ve gerekenler ilave ediliyor. Hatta toprak iyilestirilemeyecek kadar kotu ise bir yerlerden toprak getirtirsiniz onerileri de yapilmaya baslamisti.

Neyseki bu islere baslamadan permakulturu kesfettik. Topragin herseyden once yasayan bir varlik, daha dogrusu biribirine bagli canlilar birlesimi oldugunu ogrendik. Daha da guzeli, dogada cok uzun yillarda olusan ve gozumuz gibi bakmamiz gereken topragin ayni zamanda bilincli bir yaklasimla nasil kisa bir surede yaratilabilecegini/iyilestirilebilecegini ogrendik. Yukseltilmis adalarla/yataklarla teorik bilgimizi pratige cevirmeye basladik bile. Ama katmanli toprak ortusu disinda yapacak daha cok sey varmis, kisaca bunlari listelemek istiyorum. Merak edenler deneyebilsin, katkida bulunacak olanlar yorum yazabilsin diye:

Permakulturun hep yaptigi gibi dogaya bakiyoruz. Dogada toprak ya ustten ya da alttan organik madde eklenerek yaratiliyor. Tabii buna ek olarak birtakim minerallerin kayalardan vs. cozunmesi de var ama biz simdilik organik maddelere odaklanacagiz cunku organik maddeler ve yasayan kokler, toprak icindeki canlilarin da yardimi ile minerallerin de kullanilir hale gelmesine yardimci oluyor.

1. Kompost kullanma: Topragi zenginlestirmenin en hizli yolu ama elde kullanacak kompost lazim. Ayrica kompost iyi guzel ama donusumun son duragi. Bu asamaya gelene kadarki besinlerden bitki mahrum kalmis oluyor. Biz kompost isine kendi atiklarimizi donusturebilmek icin devam ediyoruz ama bitkiler icin daha cok katmanli toprak ortusu kullanmaya gectik.

2. Katmanli toprak ortusu ile ustten zenginlestirme: Bunu daha once uzunca anlatmistim. Yapmaya calistigimiz, ormanlarda agaclarin ve diger bitkilerin diplerinde surekli olarak yigilan organik maddelerin dekompoze olma surecini bilincli ve daha hizli bir sekilde bahcemizde olusturmak. Tabii bunlarin topragin derinliklerine indirilebilmesi icin basta solucan pekcok canliya ihtiyac var. Bir kez daha vurgulamak lazim ki toprak dedigimiz seyin icinden canlilari cikardigimizda geriye surekli disaridan belli maddeleri eklememiz gereken olu bir karisim kaliyor. Doga milyonlarca minik canli ile topragimizi bedavaya zenginlestirecekken onlari ilaclarla oldurup, sonra da birsuru para/enerji harcayarak eksikleri gidermeye calismamiz cok sacma degil mi? Gaia's Garden kitabinda yazar, kompost kutusunu bosalttiktan sonra altindaki kirmizi killi topragin 30 cm.'lik kapkara bir humusa nasil donustugunu anlatiyor.

3. Bitkilerin koklerini kullanarak alttan zenginlestirme: Cogu agacin koklerinin derinlere indigini biliyoruz ama yonca, hardal, vs gibi kimi oldukca zayif gorunuslu ve bazilari yillik bitkilerin koklerinin topragin metrelerce altina indigini, bu sirada cok sert katmanlari delebildigini hic bilmiyordum. Derine giden koklerin topragin yapisini gevsetmekteki rolunu kafada canlandirmak kolay da koklerin surekli bir olme ve yeniden buyume dongusunde oldugunu bilmeden topragin derinliklerine organik maddelerin nasil eklendigini anlamak mumkun degil. Kilcal koklerin omurleri meger bazi durumlarda sadece birkac saatmis. Gunduz/gece, sicak/soguk, islak/kuru gibi etmenlere gore hizla gelisiyorlar, sonra da oluveriyorlar. Tabii dogada olum = yasam. Mikroorganizmalar tarafindan hemen hizli bir donusum faaliyeti basliyor.

Biz normalde surerek topragin altina organik maddeler koymaya calisiyoruz ama yasayan bitkiler bizim ulasabilecegimiz derinligin kat kat derinine olu koklerini birakiveriyorlar. Ustelik ne traktor, ne benzin, ne de saatlerce calisma gerekiyor. Yine ayni kitapta yazar koku yenen bitkileri bu amacla kullanmaktan bahsediyor. Kendisi daikon turpu diye bir bitki kullanip dibinden kesiveriyormus, turplar da topragin altinda kalip curumeye basliyor. Ayni amacla patates de kullanilabilir herhalde. Bitkileri cok iyi tanimak gerekiyor tabii, kimi derinlerden ozellikle bazi mineralleri yuzeye getiriyor, kimi tapragi havalandiriyor, kimi azot bagliyor, vs.

4. Yesil gubre olarak bitki ekme: 2 ile 3'un karisimi. Bitkiler belli bir asamaya gelince kesilip toprak uzerinde curumeye birakiliyor, ustten organik madde beslemesi icin. Ayni zamanda bitkiler koklerine gore de secilip toprak alti icin kullanilabilir. Ornegin yonca turu baklagillerden bir bitki, hem azot baglayici olarak cururken havadaki azotu topraga ilave ediyor, hem de derin kok yapisi ile topragin altini iyilestiriyor.

Dogada ve dogayi model alan permakulturde her elemanin birden fazla fonksiyonu var ve her fonksiyon birden fazla eleman tarafindan destekleniyor. Iyi topragin tek fonksiyonu bitkilere besin saglamak degil. Humuslu bir toprak, fakir bir topraga gore kat kat fazla su tutabiliyor. Konu yagmur suyunu tutma olunca da karsimiza topragi iyilestirmek, tekniklerden biri olarak cikiyor. Suyu toplama ve depolama teknikleri de baska bir yazinin konusu olsun, orayi okumayi bitirmedim :-)

2 Eylül 2009 Çarşamba

Tavuklara Cit

Ciftlik hayatinda her an icin acil 10 is yapilmayi bekliyor. Sinirli kaynaklar (basta zaman) iyi bir oncelik sirasi belirlemeyi gerektiriyor. Ne en fazla rahatsizlik veriyorsa dikkatimizi ona ceviriyoruz. Tahmin edebileceginiz gibi serbest dolasan tavuklar ve yeni ekilen fideler beraberce harika bir stres kaynagi olusturuyor. Gunun sicak zamaninda genelde agac golgelerinde pinekliyorlar ama sabah ve aksamuzeri her an "simdi nereyi mahvediyorlar" diye kosturmaktan bir hal olduk (bir zamanlar kopeklerin pesindeydik ayni sekilde, hey gidi gunler!). Tavuklari busbutun kapali bir yerde tutmak da istemedigimizden moduler cit denemesi yapmaya karar verdik.



Bir ucunda minik bir zincir, diger ucunda da minik bir cengel kaynatilmis olan 130cm x 130cm'lik demirden, ayakli cerceveler yaptirdik. Cerceveler, zincir cengele gecirilecek sekilde yanyana getiriliyor ve istenen sekilde bir alan cevrilebiliyor.



Plan, 2-3 haftada bir citin yerini degistirip tavuklarin faydasini (gubreleme, zararlilari yeme, vs.) maksimize ederken zararlarini (eselenme, bitkileri tamamen tuketme) da minimize etmek.

Iclerine kumes teli alip germek ne yazikki bize kaldi. Bu is oldukca zaman alici oldugundan henuz 24 parcanin 14'unu bitirebildik. Teli de katinca tanesinin maliyeti 20 lira civari. Daha ucuz bir cozum ne yazikki bulamadik. Ise yarasin da varsin pahali olsun. Uzerinden kolayca ucup cikiverirlerse o zaman isimiz is! Ilk gunlerde henuz boyle bir olay yasamadik ama bu, ileride bunu denemeyecekleri anlamina gelmiyor. Gerci buyukler bu is icin fazla tombis ve iriler gibi. Ama eger becerirlerse citi asmayi, o zaman tek care bir kanatlarinin ucunu kesip ucamaz hale getirmek.

Bahcecilik/Permakultur Kitabi

Siparis ettigimiz kitaplar geldi ve buyuk bir hizla okumaya giristik. Ikimiz de birer kitap sectik, arada biribirimize ogrendiklerimizi satiyoruz. Benim okudugum ve cok sevdigimden (yarisina yaklastim) hepinize tavsiye etmek istedigim kitap:

Toby Hemenway "Gaia's Garden, Second Edition: A Guide To Home-Scale Permaculture"

Kitabi okuyamayacak olanlar uzulmesin, ben burada, firsat buldukca, elimden geldigince ozetlemeye calisacagim.

Okuma/ogrenme isini bu sonbahar bitmeden belli bir noktaya getirmemiz lazim cunku agac dikimine baslamak icin arazide yapilacak belli basli yapisal islerin bitmesi gerekiyor. Yagmur suyu nerelere toplanacak, yapilar, yollar nerelerde olacak, vs. Agac dikimi icinse en uygun zamani biliyorsunuz: 10 yil once! Biraz gec kaldik yani :-)