Onder ve Berkay'in yorumlari benzer sorular icerdiginden onlari burada beraberce tartisalim. Kabaca merak edilen anladigim kadari ile Permakulturun buyuk olcekte dunyadaki beslenme sorununa bir alternatif olup olmayacagi.
Permakultur belki ilk anda gezegen ve bizler icin daha saglikli ama daha verimsiz bir uretim bicimini cagristiriyor ama bu dogru degil. Tam tersine permakulturde verim konvansiyonel tarimdan cok daha yuksek. Bunun 2 nedeni var:
1. Orman modelindeki gibi katman katman (yani bir anlamda 3 boyutlu) tarim yapildigindan birim alandan elde edilen urun cok daha yuksek.
2. Permakultur sayesinde tarim yapilabilen ya da sulanabilen alanlar icine sikisilmadigindan urun elde edilebilecek arazi artmis oluyor.
Permakulturun buyuk olcekli tarima nasil uygulanacagi konusuna henuz dikkatli bakmamis olmakla birlikte simdilik bu konuda kendi olusturdugum dusunceler soyle:
- Su anki tarim surdurulebilir degil, gerek (sanilanin aksine) verimsizliginden, gerek uretim ve tasima icin anormal boyutta enerji ihtiyaci oldugundan, gerekse bitkilere, hayvanlara, bizlere yani tum gezegene yaptiklarindan dolayi.
- Konvansiyonel tarim - daha dogrusu arkasindaki sirketler - basarili bir sekilde bunun kalabalik insan nufusunu doyurabilecek tek care olduguna bizi inandiriyorlar ama bu tamamen yalan. Bu tarimda kisa/orta/uzun vadedeki bircok maliyet tamamen gozden kaciriliyor, sistem tum maliyetler hesaba katildiginda cok pahali. Buna guzel bir ornek Monsanto'nun Endonezya'ya "yesil devrim" adi altinda soktugu pirinc. Yerel pirinclerinden yilda 2 kez hasat alan koyluler, yilda 3 kez hasat alip verimliligi yukseltecegiz diye bunu ekiyorlar ama sonucta hastaliklara karsi surekli ilaclamak zorunda kaliyorlar (eskiden yapmadiklari birsey), kimi yillar cok para kazaniyorlar ama kimi yillar da urunlerinin buyuk kismini kaybedip ac kaliyorlar. Bilim adamlari tum girdi ve maliyetleri hesaplayinca yerli pirincin 5 kat daha verimli oldugunu buluyor ama dongu hala devam edip duruyor. Kullanilan ilaclardan dolayi saglik sorunlari basgostermis durumda, vs. Dilde pirinc zararlisi icin bir kelime yokken su anda pirinc zararlilari ile gayet iyi tanismis durumdalar :-( (Penny Livingston-Startk'in ders notlarindan)
Bocek ilaci firmalari her sene mucize bir ilac bulduk diye ortaya cikiyorlar ama Amerika'da zararlilar ve hastaliklar yuzunden kaybedilen urun 50 yil icinde %7'lerden %14'lere cikmis durumda (Gaia's Garden kitabindan).
- Konvansiyonel tarimin etkileri saglik boyutunda da kalmiyor. Ozellikle fakir ulkelerin daha once kendi kendine yeterli ailelerinin topraklari zengin ulkelerin besin ihtiyacini karsilamaya yonelik mono-kulture tahsis ediliyor, bu topraklar hizli bir sekilde tuketilip collestirilirken yerlerinden olan aileler sehirlerin getto'larini dolduruyor.
- Permakultur bir tasla birsuru kus vuruyor: toprak kalitesi, biyolojik cesitlilik ve verimlilik artiyor. Dikkat edilirse su andaki sistemin en buyuk verimsizliklerinden biri urunlerin cok uzaklara tasinmasi. Bu yuzden permakulturde benim anladigim kadari ile yerel tuketim cok on planda (her ne kadar bu permakulturden bagimsiz bir akim olarak gelismekteyse de). Permakulturun en sevdigim yani her bir bireye soyleyecek birseyi olmasi, yani hedef kitle koyluler/ciftciler degil sadece. Bahcesi olan, balkonu olan, sehirde ortak bir bos alan bulabilen herkese "neden yenilebilir harika bahceler yaratmiyorsunuz?" diye soruluyor. Permakulturun yuksek verimliliginden dolayi eskiden gayet tekduze ve surekli enerji ve kimyasal isteyen minicik bahceleri birer gida ormanina donusuyor. Insanlar bu minicik bahcelerinden kendilerine ek olarak konu komsuyu beslemeye basliyorlar. Kendi bitkilerini yetistirmenin verdigi zevk ve diger canlilara ve dogaya baglanma hissine hic girmiyorum bile...
Permakulturde su anda gorebildigim en zorlayici yan, ayni araziden belki onlarca cesit urunun hasat edilmesi sonucu ortaya cikan hasat ve dagitim problemleri. Ancak yukarida da degindigim gibi mevcut dagitim kanallari ile sehirlere yiyecek gonderilmesi zaten halledilmesi gereken sorunlardan biri. Yani permakulturu simdiki tarlalarin permakulture gecmesi ve buradan eski usul kamyon kamyon gidalarin sehirlere akmasi olarak dusunmememiz lazim, cunku boyle olursa sistemdeki en buyuk verimsizligi ortadan kaldiramamis oluyoruz. Bol parali organik gida tuketicilerinin baska kitalarda yetistirilmis organik urunleri marketlerinden alirken kendileri acisindan saglikli ama surdurulebilirlik acisindan tamamen sacma bir is yaptiklarina da (kendim dahil) dikkatinizi cekmek isterim.
Son olarak bir noktayi hatirlatmakta fayda var: tarim permakulturun onemli bir parcasi olmakla birlikte tek parcasi degil. Arazide su toplamaktan, evin tasarlanmasina, yangin ve diger afetlerden korunmaya, kuraklikla basetmekten atik sulari aritmaya kadar pek cok boyutu var.
Permakulturun buyuk olcekli tarim ve sehirleri besleme konusundaki yaklasimlarini ogrendikce paylasmaya devam edecegim. Yaziyi Economist'in 19-25 Eylulu 2009 newsletter'indan bir alinti ile noktalayalim:
A huge storm along Australia’s east coast cloaked Sydney in a fog of desert dust whipped up from topsoil in the interior, which is suffering drought.
Yani Avustralya'daki firtina, kitanin icinde susuzlukla bogusan tarlalarin uzerindeki en verimli topragi alip tum Sydney kentini toz ile kaplamis.
30 Eylül 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder