26 Aralık 2008 Cuma

Soguk, cicekler, ve tabi Payam



Hani bir bulmaca vardir ya, "Derenin kenarindasin. Bir ot, bir kuzu, ve bir kurtla beraber. Bir de kayigin var. Karsiya bunlarin hepsini 3 seferde sapasaglam gecireceksin". Su aralar hayatimiz bu bulmaca gibi oldu. Ciceklerimiz, kusumuz, kedimiz ve kopeklerimizle. Hangi birini digerine parcalatmadan nasil bir arada olacagiza kafa patlatip duruyoruz. Payam bu bulmacanin cok anahtar elemani. Kopeklerle yavas yavas tanistirmaya basladik. Iclerinde Payam'i en cok bunaltir dedigimiz Uzum, Payam'dan en tirsan kopek oldu! Payam boyundan buyuk sesler cikartarak, ve uzerime gelirsen penceyi yersin diyerek, Zeytin ve Uzum'u sindirmis durumda. Karavandaki birerli ilk gorusmelerinde, Uzum'un ilk 10 saniyeden sonra sirtini karavanin kapisina dayayip geri geri gitmeye calismasi gorulmeye deger bir manzaraydi! Zeytin ise her zamanki sakinligiyle, Tugrul'un kucaginda oturup Payam'i izledi. Layka ile henuz bir araya gelmediler- getirmeyi de pek dusunmuyoruz-, ama Layka Payam'i karavanin camli pencerelerinde ne zaman gorse, cildirip, korkunc seslerle saldirip durdu! Zeytin ve Uzum artik Payam'la cam kapilar arkasindan patilerini birbirine dokundurmaya calisiyorlar.

Icerde Payam, yukaridaki gibi uyumadigi ve yemedigi anlarda azma moduna geciyor. Iste o zamanlarda, ciceklerimizin canina okuyor. Bir tane dresena denilen saksi agacimiz var. Ona cikip tirnaklarini torpulemeye calisiyor, diger bitkilerimizin topragini eselemeye, yapraklarina pence atmaya basliyor. Aciktikca aklina kus geliyor; sabahlari, kusun yaninda yoresinde dolasirken yakaliyoruz. Kusa kalp krizi gecirtmesi an meselesi. Gunduzleri Tugrul'un camli bolumdeki tavan tahtalarina caktigi kancaya kus kafesini gecirerek en azindan gunduzleri bir cozum bulduk. Gece ise, ya herru ya merru deyip icerde hep beraber uyuyoruz!

2 gecedir ciddi soguklar oluyor. Acaba camli bolumden bazi cicekleri iceri alsak mi dedik ama ne koyabilecegimiz dogru durust yer var ne de o kadar soguk olacagi aklimiza geldi dogrusu. Ama ilk soguk yaptigi sabah, cok sevdigimiz bir cicegimizin yapraklarinin donmus oldugunu gorduk!:(( Hemen bir budama yaptik, bir kac ucu suya batirdik. Umarim kokler saglam kalmistir.



Bu cicek, sanirim Afrika'dan. Tugrul'un amcasi getirmis. Yillar once, Tugrul'un annesinden bir dali, islak pecetelere sarip, Amerika'ya goturmustuk. Orada kocaman oldu. Donerken, buraya getirmek yerine orada arkadaslarimiza biraktik. Berke, Lerzan; umarim sizin cicek, bize en son fotografta gonderdiginiz kadar mutlu ve cildirmis durumdadir. Datca'ya tasinmadan once cogaltmak uzere, Tugrul'un annesine ve anneme verdiklerime de bir sey olursa, artik sizden yeniden bir sap almaktan baska carem kalmiyor!:)

Artik geceleri onlari da karavana aliyoruz. Karavanda minik banyonun icinde! Yalniz bu soguklardan orkidem acayip memnun. Gecen sene sonbaharda Ankara'da almistik. Ilk cicekleri coook uzun dayandi. Sonra aralikta biz Datca'ya arsa bakmaya geldik. O bir hafta kaloriferleri cok kisiga ayarladik. O ara ciddi soguklar olmus. Cicekleri kesin oldurduk dedik. Ama dondukten 1-2 hafta sonra, orkidemiz yeni cicek acmak uzere harekete gecti. Oyle ki bir onceki cicekleri hala uzerinde duruyordu! Hizli bir internet arastirmasinda, aslinda orkidelere "cicek ac" diyen mesajin gunduz ve gece arasindaki 10 derecelik (sanirim) sicaklik farki oldugunu ogrendim. Orkideden cicek almak icin, ilkbaharda verdigi cicek sapini alttan 3. gozeneginden kesmek, yaz cicegini de ta dibinden kesmek gerektigini ogrendim. Buraya tasininca o dipten kesme isi, Tugrul'un annesine dustu. Bir kac ay onceki Ankara gidislerimizde ciceklerimizi getirdik. Veeee, o sicaklik farki burada olunca, orkidemiz yine cicek surgununu vermeye basladi.



Orkidem acinca, hele bir de diger cicegim de duzelip ciceklenince keyfim yerine tam gelecek!

Eksi maya, eksi ekmek

San Francisco'ya ilk gidisimizde yemistim sourdough bread'i. O kadar lezzetli ekmek hala yemedim desem sanirim yalan olmaz. Sonraki is gezilerinde gidislerimin en heyecanla bekledigim ani eve goturmek uzere eksi mayali ekmek alma zamani olurdu. O kendine has eksi tadi, kalin kabugu.... Agzimdaki tat gozenekleri cildirdi su anda!:)

Okuduklarimdan ogrendigim kadariyla, 6000 yil kadar once bazi zihni sinir tipler, fermentasyonu, ve tahili mayalayarak icki yapmayi kesfetmisler. Yine akilli, ve de sansli olan birileri de bu mayalardan ekmek yapmayi kesfetmis. Aslinda bu ekmek mayasini, un ve sudan baslatmak mumkunmus. Bu karisimda dogal "maya" (yeast) ve bakteriler varmis. Bu dogal maya havada, tahillarin, sebze ve meyvelerin uzerinde, toprakta suruyleymis. Maya aslinda bir bitki, daha dogrusu basit sekeri yiyip, hazmettikten sonra biraz karbondioksit (hamurun kabarmasina sebep olan sey), biraz da alkol (ethanol) ureten bir hucreli bir mantarmis! Lactobacillus denilen bakteri ise basit sekeri laktik aside ve diger asitlere (ekmege eksiligini veren sey) donusturen "dost" bir bakteri turuymus. Ayni zamanda ekmegin kabarmasina sebep olan alkol ve karbondioksitten de br miktar uretiyormus. Her ne kadar ikisi de besin olarak sekeri kullaniyorsa da aslinda cok uyumlu bir iliskileri varmis, cunku Lactobacillus'un urettigi asidik ortam bir nevi antibitik gorevi gorup, o ortamda bizim dogal bakterinin dusmanlarini yasatmiyormus. Dogal bakteri ise bu asidik ortamdan sikayetci degilmis. (Okudugum yazida, dogal mayanin Lactobacillus'un beslenmesine yardim ettigi yaziyorsa da, aslinda bu iliskide, mayanin bunu nasil yaptigini, Lactobacillus'un sagladigi guvenli asidik ortama karsilik ne sundugunu anlayamadim) Isin ilginci, "ticari" mayalar, dogal maya ile ayni aileden gelse bile bu asidik ortamda ureyemiyorlarmis. Dolayisla, ticari mayalarla yapilan ekmeklerde o eksiligi saglamak mumkun degilmis.

Bu arada "San Francisco sourdough"un cikisi 1800'lere gidiyormus. Bati Amerika'ya gelenler mayalariyla gelmisler aslinda. Bu yolculuklar sirasinda geceleri donmasinlar diye, yataginda mayalariyla yatanlar varmis, mayalarini kaybedenlerin trajedileri de soylenir dururmus! Meshur "California Gold Rush" gunlerinde, San Francisco'dan yola cikan Kaliforniya ve Yukon altin arayicilari, buradan aldiklari ekmeklerde kendine has cok ozel bir eksilik farketmislar. Boylece buradan gelen mayalar ve ekmekler "eksi" (sourdough) diye adlandirilmis. Daha sonralari, 1970'lerde San Francisco eksi ekmeklerine o kendine has eksiligi veren maya cinsinin (Candida milleri sp. nov) ve bakterinin (Lactobacillus sanfranciscensis sp. nov) ne oldugu bulunmus.

Gecenlerde Basit Bir Yasam'da Evren'in eksi ekmek maceralari bu ekmegi aklima dusurdu yine. Tabi ardindan da Burak aklima geldi. Burak'la tanismamiz da ayri bir macera. Amerika'ya bir kac ayligina gelen bir akrabamin en samimi arkadasiydi Burak. Ama tanisirken, soyadindan ortaya cikti ki, benim okudugum yillarda bolumun en sevilen hocasi, kurucularindan, bir donem bolum baskanligi da yapmis, aramizda Bepir diye andigimiz sevgili Bulent Epir'in oglu!

Burak'la haberlesmeyeli epey olmustu. Facebook sagolsun, yeniden baglari kurduk. Peki, Burak'in sourdough bread'le iliskisi ne diyorsaniz, cevap cok kolay: Burak cok iyi bir asci ve onlarda bu eksi mayali ekmekten yemistik. Biz TR'ye giderken, ciceklerimizi, kopegimizi arkadaslara emanet ederken, Burak mayasini arkadaslarina baksinlar diye birakirdi!:) Ona yazinca sagolsun bana eksi maya baslatma tarifini verdi. Bebek, ya da yavru kedi/kopek bakmak gibi bir sey!:) Bana tarifi yazarken, neden devam etmedigini hatirladigini soylese de herhalde icinde yeniden alevlendi o his ki, bahcesindeki son uzumleri toplayip yeniden isleme baslamis ve blog'unda da post etmis.

Evren, biliyorum sen sadece un ve su kullanan bir tarif ariyorsun ama yine de istersen bir goz at. Bu arada, Burak "ilk yaptigin ekmekle 10. yaptigin ekmek arasinda fark olacak, hem elin alisacak hem bu maya ortamina alisacak" diyor. Belki de devam ettirsen, olacakti.

Ben bahari bekleyecegim. Karavan ortaminda mayanin istedigi 25 derece civarindaki isiyi duzenli saglayamam. Bu bloga koymak uzere eksi ekmek fotograflari aradiysam da bir gun burada kendi yaptigim ekmegin fotografini koyarim umidiyle, vazgectim.

Burak, Evren, ikinize de bol sans!

22 Aralık 2008 Pazartesi

Sinema

Dun (pazar) aksami Datca'daki bir kultur derneginin bedava sinema gosterimine gittik, Bulent Ecevit Kultur Merkezinde. Bu dorduncu gosterimleri imis ve bundan sonra 15 gunde bir duzenli olacakmis. Ucuncu katta bir sinema salonu var, perde cok buyuk degil ama salon icin yeterli. Bilgisayardan VLC Player ile gosterdiler, evde seyretmege es bir lezzet verdi. Aradan sonra, nerede kalmistik diye hep beraber progress bari ilerlete ilerlete 4. denemede bulup devam ettik :-) Film cok guzeldi: Heaven - Tom Tykwer. Krzysztof Kieslowski'nin (filmin yazari) uclemesinin ilk filmi. Diger ikisi (Hell ve Purgatory) sirada.

Gunesli bir pazar sabahiydi

Bir kac gundur kopeklerin (buyuk boy) yemek kaplarini dolduracak kadar yagmur yagiyor gece boyunca. Ama ardindan -ara ara Independence Day'deki mothership'ler buyuklugundeki bulutlar her yeri kaplasa da- cok guzel gunesli bir hava aliyor yerini. Dun sabah uzuuun bir kahvalti sonrasi son keyif caylarini icerken, Layka, Zeytin ve Uzum deli gibi havlamaya basladilar. Bir sure sonra kesilmeyince disari cikti Tugrul. Bir baktik, arsanin bati tarafindaki yamacta, tellerin arkasinda Yuksel teyze ve Ece. Gelin, kopekleri baglariz dediysek de Ece'yi ikna edemedik. Ece'de ciddi bir kopek korkusu var. Sabahki yagmur yuzunden domates toplamaya gidemeyince, bizim buralardaki tarlalarinda gisiyak var mi diye bakmaya gelmisler. Simdi de arkalarda mantar var mi diye bakacaklarmis. Biraz daha konustuk, sonra onlar devam ettiler.

Bir babaanne ve torunu icin ne kadar guzel bir aktivite. Doganin icinde, hem sevgiyi, hem bilgiyi paylasarak... Bir cocugun yetismesinde anneanne ve babaannenin rolunun cok kritik oldugunu okumustum. Annenin genc, sabirsiz, mesgul/yogun oldugu bir donemde, bilge, sakin, ve zamandan yana sikintisi olmayan bir anneanne-babaanne. Korkarim gunumuzde bu guzel iliskiyi bozacak bir kac faktor birden var: sehir yasami, mesafeler, gec anne-baba olma egilimi, ve de teknoloji! Saydigim listenin ote yandan da cocuk uzerinde olumlu etkileri oldugunu dusunmuyor degilim ama artilar mi eksiler mi daha agir basiyor emin olamiyorum.

21 Aralık 2008 Pazar

Bazilari sicak sever...

Payam her kedi gibi, merakli, keyfine duskun ve sicaksever. Geldiginden beri surekli en rahat ve en sicak yeri ariyor...



Deremiz akiyor!

Yagmurdan hemen sonra birkac saat arka taraftaki vadilerde minik dereciklere yetisiyorduk. Ilk defa bu sabah kalktigimizda gece yagan yagmurdan dolayi bizim arsanin icinden gecen derecigin akmaya devam ettigini gorduk. Bir yandan sevindik, bir yandan da aslinda eskiden kis ve bahar boyu akan dereciklerin ne hale geldigini farkedip uzulduk. Size oncelikle kendi deremizin, ardindan da tepeden bir derecik fotografi. Fotografin cekildigi noktaya en yakin sag tarafta bostancik goruluyor.




Son olarak da yagmurlardan mutlu yoncalarimiz.

Jenkins tütüyor!

Birkac gundur epey yagmurlar yagiyor. Dun gece boyunca Nuh tufani denemeleri vardi! Bu sabah hem gidip Jenkins ne alemde bakalim, hem de zamanidir, periyodik depozitimizi yapalim dedik. Kovalari bosaltmak uzere yaba ile ortasinda cukur acarken Jenkins'in videolarinda seyrettigimiz olayi gozlemledik. Bakteriler merkezdeki isiyi belli ki epey yukletmisler, birden tütmeye basladi hafif hafif. Pinar'la hemen cak, cak yaptik... Bakterilerimize yazin da duzenli su vermeye karar verdik.

Ardindan baktim hava cok guzel, bir dus yapayim dedim, disarda, soguk su ile. En uzun geceyi kutlamak icin! Ve yaptim da. Beynim oyle bir buzustu ki, yeni yeni cumleler yazabilecek hale geldim, ama kendi rekorlar kitabima da girdim.

Bulasik Makinasi

Bulasik makinasiz idare etmek, kucuk de olsa normal bir mutfagi olan bir evde cok sorun degil. Ancak burada oldukca problem haline geldi. Karavan'in icindeki lavabo etrafinda hemen hic yer olmadigindan pump house dedigimiz (Bengt'ten oyle ogrendik), aslinda su kuyusunun hemen uzerindeki pompayi yagmurdan koruyan kulubecikte yikamayi denedik bir sure. Orada kucuk bir de lavabo var, onun yanin zar zor bir acilir kapanir masa sikistirdik, yikananlari onu uzerine dizdik. Pump house yuvarlak oldugundan lavabo ile duvarin arasindan yere su siziyordu. Ayrica lavabonun gideri de yerin altinda nereye gittigini tam bilmedigimiz bir borudan topraga gidiyordu. Tabii bizim ki kadar yogun bir kullanim icin dusunulmemis. Zamanla toprak mi doydu, baska bir tikaniklik mi oldu bilmem, fazla su akitinca geri basmaya basladi :-( Sonra disarida yikama, ve disaridaki muslugun altinda bir legenin icine durulamaya gectik. 2-3 dakikada bir legendeki suyu bosalt geri getir, vs. Tahmin edersiniz epey izdirapli oluyordu ve cogunlukla Pinar'in basina patliyordu - ben eger kopeklere yemek veriyorum, gezdiriyorum falan diye siyirtabilirsem :-)

Bulasik makinelerinin elde yikamadan daha az su harcadigini da ogrenince yeter artik deyip, kapali mekan insaatini beklememeye karar verdik ve bu cmts bir tane Arcelik aldik. Camasir makinesini yaninda bir yer hazirladik, camasir makinesine gelen hortuma bir T takip hortumu bulasik makinesine uzattik. Elektrik icin de bir uzatma kullaninca is halloldu. Yagmur icin de bu sefer musambadan bir kilif yaptirdik. Dun ilk yikama basari ile gerceklesti, gerci son 5 dakikasinda yagmur basladi, biraz panik yapti ama ozellikle bu aylarda buna alisacagiz.



20 Aralık 2008 Cumartesi

Payam fotolari...

Payam dun ilk asisini oldu. 3 tane daha varmis. Yazik, pek de minik, insan aciyor. Ama hayvanlarda bu deri alti asi isi cok iyi. Farkinda bile olmuyorlar, en azindan oyle gorunuyor. Veteriner 3 aylik oldugunu soyledi disindeki cikinti sayisina bakarak. Ben daha kucuk sanmistim. Boyutunu anlamaniz icin 1-2 fotograf daha ilistiriyorum.



19 Aralık 2008 Cuma

Meger Payam ...

Bizim "kizim" diye sevdigimiz Payam, veteriner ziyaretinde "oglan" cikti!

Meet "Payam"



Eveeeet, Payam dun bizim aileye katildi. Hikayesi de soyle: Yakinda bir bulasik makinasi aliyoruz. Tahmin edin nereye kurulacak? Evet, bildiniz camasir makinasinin yanina, disariya! Yalniz bu sefer OSB'den kutu yapmak yerine, Tugrul'un aklina daha kolay bir cozum geldi: kalin musambadan kilif yaptiracagiz. Iste Payam'la da o kilifi yaptiracagimiz dukkanin yaninda karsilastik. Kendi kendine keyifle oynuyordu. Epeydir buralara bir kedi lazim diye dusunuyorduk. Payam'i gorunce "hah, iste o kedi bu kedi!" dedik. Dukkanin sahibi ile aramizda su konusma gecti:

P: Disarda bir yavru kedi var. Acaba sizin mi?
DS (Dukkan sahibi): Bizim degil ama buralarda bakiyoruz.
P: Peki biz calsak? (en sevimli haliyle, gulumseyerek)
DS: Iyi olur valla.
P: Cok tesekkurler. (Kediyi ensesinden cekinerek havaya kaldirir ve arabaya biner)
DS: Bir dakika, anne arkadan miyavliyor, onu da alsaniz! (Pinar ve Tugrul 3 kopek, 2 kedi, akil sagligi, Datca'dan bir yerlere gidisler nasil olur gibi cesitli dusunceleri kafalarindan hizlica gecirirler)
T: Evde 3 kopek var. Anne nasilsa buralara aliskin, bari ufakligi kurtaralim.
DS: Aslinda cok guzel bir kedi. Gozleri de pek "şatır". (Eve gelince hemen internete bakilir. şatır: Neş'eli. Şen. (tr-en) merry, in good spirits. )
P: Eger cok problem olursa, yarin geldigimizde anneyi de aliriz. Iyi gunler.

Iste boylece eve kucagimizda bir kedi ile geldik. Isminin kaynagina gelince; Ece kopeklerimize Zeytin ve Uzum isimlerini verince, neden Payam koymadiniz birini demisti bize. Ben de ona eger bir kedimiz ya da kopegimiz daha olursa, sana soz adini Payam koyariz demistim. Belki bilirsiniz, payam buralarda badem demek. Yolda Ece ile karsilastik. Hemen kediyi gosterip, adini Payam koyduk dedik. Ece bos gozlerle bakinca, cocuk hafizasinin ne kadar kisa donemli oldugunu hatirlayip Tugrul'la gulustuk.

Arsada, arabadan karavana hizlica kucagimizda kacirdik. Bir ufak sosisle aramizdaki soguklugu giderdik. Butun bir aksam, kirik findik kabuguyla ve bir iple deliler gibi oynadi. Onun icin hazirladigimiz guzel kutuya ilgi gostermeyip, koltugun sirt minderinin tepesinde, UPS'in ustunde, gobegimizin ustunde, ya da kolumuzun altinda uyukladi.

Sabah Zeytin, Uzum, ve Layka ortalikta kosarken, karavanda Tugrul'un kucaginda bir tislayisi vardi ki duymaliydiniz. Cikardigi sesler boyundan buyuktu! Bir sonraki asama, bizimkilerle tanistirmak!

17 Aralık 2008 Çarşamba

Yabani bitkilere devam: Huzurlarinizda "Dağ çileği"



Kendimi cok tekrarliyorum biliyorum ama bu sonbahar buraya cok guzel geldi. Yazin o sararikligindan sonra, her kose basinda ilginc bir bitki, cicek, meyve goruyoruz. Iste yukaridaki de burada yuruyus yaptigimiz kurumus dere yataklarindan birinde buldugum bir meyve. Komsularimizdan buna yabani cilek dendigini, hem oylece yendigini, hem de recelinin yapildigini ogrendim. O gun hangi bitkide yetistigini gorememistim. Daha sonra baska bir patikada yuruyus sirasinda agacini da gordum. Sanirim bitkisine agactan cok cali demek daha dogru. Bu caliyi ilk gordugumuzde, cali kirmizi kirmizi meyvelerle suslenmisti. Ama sanirim burasi da hasat edilmis!:) Sadece bir tane meyvesi kalmisti. Fotografi cok garip bir pozisyonda cekmek zorunda kaldigim icin tam net cekmeyi beceremedim.



Meyvenin ici de soyle:



Tadi oldukca guzel. Minik, agza gelen tohumlari var. Gecen hafta sonu pazarda soyle yarim kiloluk torbalarda, 4 YTL'ye satilirken gordum! Bu yabani ot, bitki toplayiciligi iyi is!:))

Gışıyak dedikleri ne ola ki?



Iste gışıyak boyle bir yabani ot. Tarlalarda yetisiyor. Bizim minik Ece boyuna posuna bakmadan butun bu yabani otlari taniyormus. Bizim Ankara kulturu yuzunden yabani otlara tam anlamiyla yabanciyim! Ama allahtan yabanilik yapmayip, pazarda buldukca alip evde deniyorum!:) Şevketibostan, hindiba (Izmir taraflarinda radika diyorlarmis galiba. Bu arada internette bir google yapinca, bunlarin bildigimiz, bizim cimleri basan "weed" oldugunu farkettim! Bir daha dikkatlice bakacagim. Belli olmaz, bu bitkiler bilmeyen bir goze ayni gorunur, bos yere Datca Devlet Hastanesinin aciline tasinmayalim!:), turpotu, deniz ispanagi (bunun nasil bir sey oldugunu henuz bilmiyorum. Pazarda hindiba alirken bir hanim bana buralarda, kisin sahile yakin yerlerde yetisen bir bitki oldugunu soyledi) ve daha henuz bilemedigim bir suru ot! Burada bu otlari meze olarak sunan, yemekleri nefis, ama porsiyonlari ufak Fevzi'nin Yeri diye bir lokanta var. Ara ara gidip kendimize ziyafet cekiyoruz. Yolu Datca'ya dusenlere siddetle tavsiye edilir!

Gelelim bu gışıyak'in nasil pisirildigine (Yuksel teyzenin tarifidir): Once otlar guzelce yikanir, az bir suyla bir miktar haslanir. Sudan cikarilip, elle hafifce sıkılır ve irice dogranir. Ote yandan zeytinyaginda kup kup dogranmis sogan kavrulur. Ben sarimsak da koyuyorum. Bu sogana gışıyakla birlikte, kup kup dogranmis domatesleri de ekleyip domatesler kendini salana kadar kavurmaya devam edilir. En sonunda, yumurta kirilir. Tuz karabiber eklenir. Arzuya gore yumurtalar ya butun olarak birakilir, ya da pismeye yuz tutunca karistirilir. Yaninda kizarmis ekmekle afiyetle yenir.

Bu vakitler gelmeyi dusunen misafirlerimize tattirabilirim!:))

Not: Google yapmaya devam ettikce, hindibanin da cesitleri oldugunu, radikanin kara hindibanin yoresel adlarindan biri oldugunu ogrendim . Bakiniz.

Not2: Cok guzel bir site buldum.

15 Aralık 2008 Pazartesi

Keyifci Zeytin

Oyle rahatina duskun ki bazen koca kulubeye sigmiyor!

Ruzgar Tirbunleri

Arkamizdaki tepelere koyduklari ruzgar tirbunlerinin soyle yakindan fotograflarini gosterememistik size:




Tirbunlerin bize un uzak ama en kalabalik kismindakiler calismaya basladi. Bizim uca yakin son 4 tane hala devreye girmedi sanirim.

Uzum'un macerlari

Uzum kisirlastirma operasyonundan sonra nekahat devresini iceride geciriyor:





Bu fotograflarin uzerinde epey zaman gecti. Ameliyati tamamen atlatti ve eski hasariligina kavustu. Hatta bir yuruyuste yuksek bir yerden kendini asagidaki calilarin arasina birakti. Sonra ziplayip kosmaya devam etti. Fakat durup durup aksiriyor, burnunu vurdu herhalde dedim. Tutup bir baktim, burun deliginden bir dal cikiyor. (bunun fotografinin olmamasi cok yazik!) Pinar tutup cekti, bir kismi kirilip geldi. Biz kafayi yemek uzereyiz. Bu hapsirip duruyor. Pinar bir daha cekti biraz daha dal parcasi cikti icinden. Kan falan yok. Pinar, "hepsi gelmedi, kirildi galiba" dedi. Bu 2 gun once oldu. Su anda gayet normal, burnunun icini gormeye calisiyoruz fenerle falan ama olmuyor. Bu kadar normal ve neseli olunca da veterinere gitmek gereksiz geliyor. Umarim yanlis birsey yapmiyoruz.

Tepelerde Gezinti

Arkadaki tepelerde yaptigimiz yuruyusten bir Ege manzarasi (yani Bodrum'a dogru bakarken).



Bu da tepeden koyumuzun gorunusu.

Marmaris

Bu bayram tatilinde gunubirlik (aslinda bir ogleden sonra) bir Marmaris yaptik. Hic kalabalik degildi ve bu tenhaligi ile cok hosumuza gitti. Marina'da kucuk bir Karadeniz restoraninda nefis bir yemek yedik (muhlama, karalahana dolmasi, hamsili pilav, hamsi tava, ve tabii laz boregi!)



Bu arada yat limaninda bir astronot heykeli var. Gunes arkadan geldiginden cok guzel cikmadi ama altindaki yaziyi cekebildim. Yazidan Amerika'nin uzay arastirmalarinin arasindaki asil gucun Turkiye oldugu acikca ortaya cikiyor. Kendi baslarina yapmadiklari belli idi zaten!


Bostancik Yeseriyor

BBC'nin Planet Earth'unde genis duzluklerin anlatildigi bir bolum vardi. Otlarin nasil yagmurlari bikmadan bekledigini ve gunesi maksimum kullanmak icin her yerin nasil klorofil ile kaplandigini gosteriyordu. Bu sene geciken yagmurlar sonunda yagmaya basladi ve buralari bayagi yesertti. Buralarin krali da gorunen o ki yoncalar.



Yonca deyince, asagidaki fotografa bir bakin. Bakalim yoncalar arasindaki farki gorebilecek misiniz? Iri yoncalar, arsaya ilk geldigimizde composting olayini baslatmak uzere mutfak artiklarini biriktirdigimiz kucuk cukur'un uzeri. Dogal gubre gercekten de isliyor, ne dersiniz? Umarim bu farki yetistirdigimiz sebzelerde de yakalariz :-)

Tatil aktiviteleri

Bu bayram tatilinde arsada bazi islerde ilerleme sagladik. Islerden biri pergoleyi yagmura karsi koruyucu ile boyamakti. Ama yagmurlara yakalandik, %20'sini bile boyayamadim. Artik kuru bir donem bekleyecegiz. Keske yaz boyu aklima gelseydi.

Karavanin hemen arkasinda dik bir set vardi ve tabani toprak idi. Bu tatilde orayi biraz geriye dogru kazip duzelttik ve tabanina arsanin cesitli yerlerinden buyuk zahmetlerle cakil tasi/micir tasiyip serdik. Sonuc bekledigimizden iyi oldu.



Bu arada karavanin 3 tarafini kaplayacak sekilde musambalari indirdik. Karvanin cikarilmis kapisini da taktik. Isi izolasyonu super oldu. Meger epey isi kaybediyormusuz. Bu aksam tam aksam yemegine oturmadan once kapiyi pencereyi kapatip termometreye baktim. Yemek isitip, yedikten sonra (kabaca 1 saat sonra) iceride isi 6 derece artmisti. Ortam o kadar kucuk ki, bilgisayar, televizyon, ocak, ve bizim isimiz derken ortam isiniyor. Bakalim bu yeni duzen ile elektrik sobasi yakmaya gerek kalacak mi.

Composting tuvaletimizde kendi uydurdugumuz ara cozumden full Jenkins'e gectigimizi daha once yazmistik. Bu tatilde compost ettigimiz yerin uzerini acarak Jenkins ile daha uyumlu bir hale getirdik. Boylece artik icine yagmur da giriyor, nem orani super yani. Orasi, icinde cesitli boceklerin ve bakterilerin yasadigi bir ortam. Sizlere komik gelecek ama onlar icin uygun bir ortam saglarken aynen bir evcil hayvani doyururken alinan zevki aliyorum. Onlar da bir obur, hayret edersiniz. Compost'a humanure methodunda aciklandigi gibi 8-10 gunde bir 4 dolu kova bosaltiyoruz, ortasini cukur yapip. Cukur epey derin de olsa onca seyi bosaltinca biraz tepe oluyor. Ama 2-3 gun sonra ziyaret ettigimizde ortasinin cokmus oldugunu goruyoruz. Aktivitenin en yogun oldugu yer tam merkez oluyor. Kullanmaya baslayali 5 ay oldu ve ortaya cikti ki biz bu hizla orayi dolduramayacagiz. Bahceden yabani ot, kurumus otlar vs. gibi seyler de eklememize ragmen sanki bizim ekledigimizden daha hizli eriyor :-)

13 Aralık 2008 Cumartesi

Bayram tatilinde yaptiklarim

Bu tatili firsat bilip Yuksel teyzeye yardima gittim. Hep cagirip durdugu ama bir turlu firsat bulamadigim zeytin ve domates "ellemeye" gittim. Ertesi gune kalkamam korkusuyla her ikisinde de yarim gun calistim. Zeytin isi domates elleyene kadar zor gelmisti. Bizim zeytin agaclari minicik oldugundan toplamak cok kolaydi. Yuksel teyzelerin agaclari kocaman, muhtesem agaclar. Agaca cikilip uzuuuun bir sopa ile yere silkeleniyor. Sonra yerdekiler tek tek toplaniyor. Eger gencseniz, agacin dis ceperlerinde zeytinleri topluyorsunuz. Yerde comelerek toparlayamayanlar, ic ceperlerde yere oturup topluyor. Bana da acemi kontenjanindan ic ceperlerde yer dustu!:)

Zeytin toplarken, ilk agacin dibinde hurma zeytini oldugunu tahmin ettigim 2 zeytini agzima attim. Ve de hurma zeytini ciktilar. Bende hurma zeytinini taniyan goz var derken, bir sonraki agacta arka arkaya agzima attigim zeytinler acayip aci cikti! Eve gidip de agzima bir kac lokma atana kadar da gecmedi!:(

2 gun sonra domates toplamaya gittim. Ilk yarim saatte bel ve sirt agrilari basladi! Domates ariklarinin bir ucuna biri geciyor, diger ucuna bir baskasi. Ortada (ya da hizli giden bir esin varsa, senin basladigin yere daha yakin bir noktada) bulusuluyor!:) Ve arigin sadece bir tarafindaki domatesleri topluyorsun. Boyle olunca da hep ayni yere dogru donuk olmaktan dolayi benim bel agrilarim basladi. Hatunlar buyuk "barkac"lara (Kizlanlilarda ilginc bir durum var. Kelimeler hep ayni sekilde bozuluyor: kavanoz=>kanavoz; saksi=>saski; barkac=>barkac vs.) topluyor. Erkekler bu agir bakraclari kasalayan kisiye goturup boslari toplayanlara veriyor. Kasalayan kisi de toplanan domatesleri kalite kontrolden gecirip kasalara dolduruyor. Zor is! Bir bucuk aydir, buralilar bir gun zeytine bir gun domatese gittiler. Hafta sonu, bayram demeden.

Her iki gun de Ece (Yuksel teyzenin torun) bana eslik etti. Yerden bitme, acayip dilli bir sey. Cok egleniyorum onunla konusurken!:) Oyle cok sey biliyor ki bu yasinda. Bana "gışıyak" nedir ogretti! Merak ediyorsaniz, bir sonraki blog'da!;)

Meyvelitepe icin: Hurma zeytini

Bastan soyleyeyim, cok fazla bir sey ogrenemedim!:( Burali bir kac kisiyle konusmama ragmen ogrendiklerim cok sinirli:
1. Hurma zeytinleri sezonun basinda oluyor.
2. Her agactan olmadigi gibi, ayni agac her sene hurma zeytini vermeyebiliyor.
3. Seyrek olarak budanmis agaclarda oluyor.

Burada bu zeytinleri toplayip, "kisa bir sure" (bu surenin ne kadar oldugunu da ogrenemedim. Sanirim zeytinine gore degisiyor. Hani tariflerde "aldigi kadar un" denir ya, bu isi cok yapanlar, "bilenler" bilir, onun gibi bir sey!) tuzla sele zeytini gibi islem gorup, ardindan zeytinyagi, limon sosuna yatiriliyor.

Benim yediklerim cok lezzetli olmalarina ragmen, yumusaktilar. Neredeyse, sizin sitede okudugum zeytin ezmesi yapacak kadar.

Yeni tanistigim kisilere sormaya devam edecegim. Eger yeni bir sey ogrenirsem, yazarim.

4 Aralık 2008 Perşembe

Kasirga!

Yok artik! Ama yine de bayagi sertti dun geceki ruzgar. Sabaha karsi kalkip arabayi keciboynuzu agacinin altindan cektim. Tam cekerken de "aha simdi devriliyor agac" dedim. Sabaha herhalde birseyler devrilmis olur diye yattim ama simdilik hersey yolunda. Meteorolojiye bakilirsa onumuzdeki 2 gun boyle. Bir sakatlik cikmasa bari.