6 Kasım 2009 Cuma

YagmaciTarim!

Bu aralar kavramlari cabucak ve guclu bir sekilde aciklayabilmek icin dogru secilen sozcuklerin ne kadar onemli olduguna kafayi taktim. Bazen gercekten de bir kelime paragraflar dolusu aciklamalardan daha vurucu olabiliyor. Bu yuzden cevreme aciklamakta zorlandigim permakultur kelimesi yerine BilgeTasarim kelimesini onerdim permakultur camiasina ama ilk tepkiler cok olumlu degil. Icinde bilge kelimesi gecen Pinar Oncel'in cok begendigim bir yazisina rastladim. Burada da cok kuvvetli bir sozcuk var: Yagmacilik

Endustriyel/konvansiyonel tarimin zararlarini anlatirken oncelikle karsinizdaki insanin kafasinda bu kelimelerin cagristirdigi yanlis kavramlarla (ileri, yuksek teknolojili, modern) mucadele etmeniz gerekiyor. Ama bu tur tarimin adini YagmaciTarim koyarsak, gerceklerin kabul edilmesi cok daha kolaylasir gibi geliyor. Tabii gerek zorunluluklardan gerek bilmeden yagmacitarim yapan ama bundan da en buyuk zarari kendileri goren ciftcileri kirmadan ve karsimiza almadan.

Gerek sanayide, gerek tarimda eskinin (olanaksizliklar yuzunden) mecburen akla/yaraticiliga/dogayla uyuma dayanan uretim bicimlerinin ozellikle bize ucuz diye yutturulan enerji kaynaklarinin kullanima girmesi ile nasil barbarca bir hale donustugunu bu kelime cok guzel acikliyor. Artik sinirli kaynaklari nasil daha guzel kullanirim diye cok ince dusunmeye ne gerek var, daya petrol icen dev makinelerini, sana ne dag dayanir, ne okyanus! Yagmala gitsin, ne guzel kisa vadede pek de ucuz. Aramizdaki bilgeler epeydir "bu gidis gidis degil" diye bize uyardilar ama makine gurultusunden sesleri duyulmadi ne yazik ki. Neyseki doga sesini yukseltmekte!

Bu tur yazilar yazarken yanlis anlasilmaktan korkuyorum, teknoloji karsiti, bilim ve gelisme karsiti bir hava seziliyor olabilir. Bir muhendis olarak amacim kesinlikle bu degil. Durumumuzu guclu teknolojisini komsu koyleri yagmalamak icin kullanan bir kabileye benzetiyorum. Yagma kulturu ne yazikki bir zenginlik yaratamiyor, cevredeki zenginlik bittiginde de fena halde cokuyor. Oysa biz elimizdeki teknolojiyi, basta kendimiz, cevremizi gelistirmek/zenginlestirmek icin kullanabiliriz. Yani burada sorun teknoloji degil onun nasil kullanildigi.

3 yorum:

Meyvelitepe dedi ki...

Çok kompleks bir problemle karşı karşıyayız. Birkaç adım geri atıp baktığımızda çıkış noktası itibarıyle kompleks görünmüyor ama çözümün ne kadar güç olduğu görünüyor. Sanayileşme, sermaye kullanımı vb. ile başlayan dalganın sonuçlarından sadece biri. Tarımın da sanayileştirilmesi, bildik sermaye yönetim yaklaşımının hakim olması bizi bu günlere getirdi. "mass production" (kitlesel standart üretim diyelim) ile başladı. Sermayenin gücü buna yoğunlaştı. Makineler geliştirildi. Küçük, bölünmüş alanlarda olmuyor dendi. NPK çıktı, pestisitler çıktı.Daha da kolaylaştıralım dediler. Çeşitler azaldı. Karlılığı arttıralım, işçiliği ve girdi maliyetlerini azaltalım dediler. Transgenik çeşitler yaratıldı.

Bu sadece tarımda olanlar. Üretimin her türü, finans yönetimi, iletişim, ve başka her şey. Sermayenin en fazla getiriyi getirmesine odaklanmanın, her şeyin buna göre şekillenmesinin sonuçları bunlar.

Sermaye teknolojiyi yaratır. Bu teknoloji toplumlara tüketim malzemesi olarak sunulur. Talep yaratılır. Tüketilmesi sağlanır. Tüketildikçe teknoloji amacına ulaşır ve sermayeyi besler. Kısa vadelidir. "Fiscal Year", en fazla beş yıllık planlardaki bütçe ve kar hedefleri en büyük motivasyondur. Tüketici, cebindeki parası alınması gereken bireylerdir. Tüketiciye tüketebilme imkanı vermek için sermayenin hizmetinde üretime ya da yapılan, yürütülen her ne ise ona katılması sağlanır.

İnsan, doğa, gelecek, bu sürecin hedeflerinden değildir. İnsan, tüketicidir. Neyi tüketmesi, nasıl yaşaması, nasıl davranması, ne düşünmesi gerektiği kendilerine bildirilir. Doğa bir kaynaktır, gelecek de "fiscal year".

Birkaç paragrafla anlatılması kolay olmayan bir kanser gelişimidir bu bir bakıma.

Sürece dışarıdan bakabilenler her zaman vardır. Onlar bireylerdir. Ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini tümüyle uzak tutamazlar bu süreçten. İnsan, teknolojiyi yönetiyor olmaktan çoktan çıkmıştır. Artık teknoloji(!) insanı yönetiyordur.

Oldukça umutsuz görünüyor değil mi? İşin ucunu bırakıvermek geliyor bazen insanın aklına. Öte yandan, madem yaşıyorum, madem farkındayım, insan olmanın bir sorumluluğu olarak, hadi o kadar ulvi olmasın da katır inadı diyelim buna, teknolojiyi, bilgiyi insan yararına kullanalım, hedef sermaye, kar vb. şeyler olmasın. Basit şeyler olsun ama bir de keyifli olsun hiç olmazsa...

nihal dedi ki...

Aslında yağmacıtarımın zararlarını ve gereksizliğini en iyi anlatmak ancak bilgetarımdan* yararlanarak alınan sonuçları sunmakla mümkün olabilir. İnsanların aklında yağmacıtarımın daha verimli olduğu, babadan böyle gördüklerini, bunun alternatifi olmadığı, dünya kurulduğundan beri böyle geldiği gibi önyargılar var, yeni birşey deneyecek olmanın korkusudur bu. Bilgetarımla uzaktan tanışıklığım olsa da yeni yeni anlıyorum ne olduğunu ve kafamdaki yağmacıtarımın alternatifsizliği ancak yıkılıyor. Meyvelitepe'nin aldığı sonuçları görünce bu yıkım başladı. Bir de düşünün bu tip bir bilgiye ulaşmamış, bilgetarımın varlığından haberdar olmayan bireyleri.. Yani aslında sanki biraz yanlış tarafından tutuyoruz ve yağmatarıma karşı korkutucu olup alternatif sunamıyoruz. Mesela Pınar'ın bahsettiği 4 tane bilgetarım filmi vardı, türkçe altyazı hazırlayıp gösterimler düzenleyecek, olumlu deneyimleri paylaşacak alternatif gösterecek bir platform oluşturulamaz mı? Ama tabii bu "ulaşmakla" mümkün, bilmemkaç lira ödeyin kursumuza katılın bilgetarımı öğrenin denerek değil.

*bilgetarım bence çok güzel bir terim. geleneksel bilgi zincirimizin koparılıp, şehirlerde biçare kendi yiyeceğini elde etmeyi beceremez hale getirilişimizin geri çevrilmişi..

tugrul dedi ki...

Evet, geldigimiz oldukca umutsuz noktada belki de yenilerde parlamaya baslayan umut isigi, insanin yavas yavas kendi mutsuzlugunun kaynagini farketmeye baslamasi. Insan, kendi sagliginin cevresindeki herseyin sagligina ne kadar bagli oldugunu anlamadigi zamanlarda cevredeki herseyi yagmaladi, el koydu ama bir turlu pesinde oldugu mutlulugu yakalayamadi.

Artik global bir cekirge surusu gibi adim attigi heryeri collestiren, oradaki canli zenginligini mahvededen bir yasam seklini ahlaki olarak kabul edemeyen insanlar arttigi gibi bu yasam seklinin, tamamen insan merkezci dusunulse bile, biolojik olarak aslinda en basta kendimize zarar verdigine dair bilimsel kanitlar da yavas yavas bir dag haline geliyor.

Sonunda kendini doganin minik bir parcasi olarak hisseden ve kendini tum dogaya karsi sorumlu sayanlar da, sadece kendini dusunenler de ayni yerde bulusacak. Insan, zaman icinde adim attigi yeri cogaltan/zenginlestiren bir canli olacak. Tabii tum dunyayi yoketmeden onceki son viraji alabilirsek :-)

Bu virajda arabayi devirmemek icin bence de en verimli hareket tarzi yagmacitarim ya da baska bir dusmana surekli negatif reaksiyon gosteren bir grup olmaktan cikip olumlu enerji ile insanlara nelerin mumkun oldugunu gosterebilmek. Yani enerjimizi insanlari birseylere cekmek icin harcamak. Bunun icin de Meyvelitepe orneklerinin hizla artmasi lazim. Yeterince sayida minik ama calisan cozum bir araya geldiginde bir anda buyuk adimlar atmis oldugumuzu gorecegiz.