Buralarda yagmurlu mevsime girdik. Artik destek bitkilerinin ciddi budanip diger bitkilerin altina serilmesi zamani. Disaridan girdiyi en aza indirgemek icin kendi organik maddemizi kendimiz yetistirmede bu sene biraz daha iyi bir durumdayiz.
Oncelikle bu zamana kadar buyumelerine izin verip guzel sari ciceklerini doyasiya seyrettigimiz burada boz ot denen cok yillik bitkileri oldukca dipten budamaya basladik. Asagidaki fotograflarindan bu bitkiyi taniyip da latincesini bulmamizda bize yardimci olan cikarsa harika olur, bitkinin ozelliklerini biraz daha iyi ogrenmis oluruz.
Her biri en yakininda dikilmis olan agac ya da calinin dibine mulch oldu. Boylece herkesin bunlar hicbir ise yaramaz dedikleri calilar hem bizim arazinin corak kisimlarini yaz boyunca yesillendirdiler hem de simdi mulch olarak diplerden getirdikleri besinlerle topragin ust kismini besliyorlar.
Bu amac icin ikinci besin kaynagimiz kibris akasyalari. Bu aralar beklenen firtina oncesi, ozellikle dallari sikisik olanlarina oncelik vererek budama yaptik.
Simdi bu yapraklar ve ince dallar da mulch oluyor. Kalin dallari ise odun olarak ayiriyoruz.
Bu arada yabani otlarla coktan baris yaptik. Onlar arasinda derin kokluleri ayirdedip onlari olabildigince buyutuyoruz. Eksi kulak gibi yogun yayilanlari bicip mulch olarak kullaniyoruz.
Bugune kadar mulch icin cogunlukla disaridan organik madde tasidigimizdan yerinde bu ihtiyaci en azindan kismen gorebilmek cok hos oldu. Zaman icinde kurak bir cografyada bile organik madde fazlaligi yaratabilecegimizi hissetmeye basladik.
Not: Bozotun yeni bir fotografi:
26 Aralık 2011 Pazartesi
24 Aralık 2011 Cumartesi
Yavru Kopegimizi Kaybettik
Ama yarim saat sonra bulduk! He he he...
Simdi boyle rahat yaziyorum ama o yarim saat halimizi gormeliydiniz. Nala ve Ayuska ile yuruyuse cikmistik. Haa, bu arada Maya'nin adini Ayuşka olarak degistirdik. Daha dogrusu iki isimli oldu ama biz hep Ayuska diyoruz. Nala ve Maya biribirine cok yakin oldugundan surekli karistiriyor, arada Mala, Naya falan gibi seyler soyluyorduk. Simdi en azindan bizim kafamiz daha az karisiyor. Ustelik bir ayi yavrusuna o kadar benziyor ki Ayuşka agizdan cok dogal bir sekilde cikiyor :-)
Neyse, yuruyuste bir ara biz geride kaldik. Ayuska'yi cagirdik, Ayuska bize dogru kosmaya basladiginda biz de geri donup tepeye dogru kosmaya basladik. Oyun olsun diye! Soyle bir 20-30 adim atip kafamizi arkaya cevirince bir baktik Nala orada, Ayuska yok. Akla ne gelir, tabii ki bir calinin dibinde falan, bizim goremeyecegimiz bir yerde dedik. Cagirdik, gelen yok, bir iki adim geriye donduk, onu yolda gorme umidiyle, yok! Yavas yavas bizim sesler yukseliyor, adimlar hafiften hizlaniyor, bir oraya bak, bir bu tarafa, yok, yok!
Giderek panige kapilmaya basladik, 5-6 dakika icinde baktik ayni yerleri kosturarak arayip duruyoruz ve Ayuska'dan iz yok. BU arada Ayuska biraz tirsak oldugundan normalde yanimizdan cok fazla ayrilmayan bir kopek, hele ki cagirildiginda kosup gelmemesi vaki degil. Tam bir "yer yarildi yerin dibine girdi" durumu. Dolastigimiz yerlerde bir kör kuyu oldugu ve gecen yaz buraya domuz yavrularinin dustugu haberi aklima geliyor ama done done araniyoruz, kuyu falan da yok ortalikta. Sonunda Pinar eve cep telefonunu almaya kosuyor, koydekilerden kuyunun yerini ogrenmek icin. Ben panik turlarina devam ediyorum. 4-5 dakika sonra Pinar soluk soluga geliyor, "Ayuska evde" diye! Tam Nasrettin hocanin esegi kaybedip bulma hikayesi. Artik neden tirsti ise belli ki biz kafamizi cevirmeden yanimizdan kosarak gecip solugu evde almis.
Hikaye burada bitecek gibiyken ne oluyor dersiniz, "haydi Nala eve" diye kafami bir ceviriyorum Nala yok. Saat sabah 7:30-8. Nala o gun eve saat 3'te geliyor. Velhasil, sehirden uzak stressiz yasiyoruz diye sevinirken bir kac yil yaslandik herhalde :-)
Tabii bu kaybolma hikayesi aslinda size Ayuska fotograflari gostermek icin bir bahaneydi. Buyrun...
Once eskilerden 2 foto:
Kardesi Carlos ile oynarken:
Bu da yagmurdan sicana dondukten sonra:
Simdi boyle rahat yaziyorum ama o yarim saat halimizi gormeliydiniz. Nala ve Ayuska ile yuruyuse cikmistik. Haa, bu arada Maya'nin adini Ayuşka olarak degistirdik. Daha dogrusu iki isimli oldu ama biz hep Ayuska diyoruz. Nala ve Maya biribirine cok yakin oldugundan surekli karistiriyor, arada Mala, Naya falan gibi seyler soyluyorduk. Simdi en azindan bizim kafamiz daha az karisiyor. Ustelik bir ayi yavrusuna o kadar benziyor ki Ayuşka agizdan cok dogal bir sekilde cikiyor :-)
Neyse, yuruyuste bir ara biz geride kaldik. Ayuska'yi cagirdik, Ayuska bize dogru kosmaya basladiginda biz de geri donup tepeye dogru kosmaya basladik. Oyun olsun diye! Soyle bir 20-30 adim atip kafamizi arkaya cevirince bir baktik Nala orada, Ayuska yok. Akla ne gelir, tabii ki bir calinin dibinde falan, bizim goremeyecegimiz bir yerde dedik. Cagirdik, gelen yok, bir iki adim geriye donduk, onu yolda gorme umidiyle, yok! Yavas yavas bizim sesler yukseliyor, adimlar hafiften hizlaniyor, bir oraya bak, bir bu tarafa, yok, yok!
Giderek panige kapilmaya basladik, 5-6 dakika icinde baktik ayni yerleri kosturarak arayip duruyoruz ve Ayuska'dan iz yok. BU arada Ayuska biraz tirsak oldugundan normalde yanimizdan cok fazla ayrilmayan bir kopek, hele ki cagirildiginda kosup gelmemesi vaki degil. Tam bir "yer yarildi yerin dibine girdi" durumu. Dolastigimiz yerlerde bir kör kuyu oldugu ve gecen yaz buraya domuz yavrularinin dustugu haberi aklima geliyor ama done done araniyoruz, kuyu falan da yok ortalikta. Sonunda Pinar eve cep telefonunu almaya kosuyor, koydekilerden kuyunun yerini ogrenmek icin. Ben panik turlarina devam ediyorum. 4-5 dakika sonra Pinar soluk soluga geliyor, "Ayuska evde" diye! Tam Nasrettin hocanin esegi kaybedip bulma hikayesi. Artik neden tirsti ise belli ki biz kafamizi cevirmeden yanimizdan kosarak gecip solugu evde almis.
Hikaye burada bitecek gibiyken ne oluyor dersiniz, "haydi Nala eve" diye kafami bir ceviriyorum Nala yok. Saat sabah 7:30-8. Nala o gun eve saat 3'te geliyor. Velhasil, sehirden uzak stressiz yasiyoruz diye sevinirken bir kac yil yaslandik herhalde :-)
Tabii bu kaybolma hikayesi aslinda size Ayuska fotograflari gostermek icin bir bahaneydi. Buyrun...
Once eskilerden 2 foto:
Kardesi Carlos ile oynarken:
Bu da yagmurdan sicana dondukten sonra:
Labels:
kopekler
22 Aralık 2011 Perşembe
Bugday/Mercimek Ekimi
Yagmurlar bu sene biraz gec kaldi ama Aralik ayina girdigimizden beri yuzumuz biraz guldu. Yaz boyu sararmis olan heryer yine basta eksi kulak (bildigimiz eksi kulak degil, gorunusu yoncaya benzeyen sari cicekli soganli bir bitki), ebegumeci, dalleme (iri papatya), cesitli ucguller, vs. ile dolmaya basladi. Simdilik bunlarin boyu cogu yerde bir karis bile degil ama cok gecmeden kimileri neredeye adam boyu olacak. Bu ani cosmaya belki yagmurdan da fazla katki yapan ise gece boyu heryeri islatan cig.
Bu siralar yavas yavas mercimek, bugday, nohut ekim zamani geldi. Bunlari ekmeyi planladigimiz duz alanlar da tabii ki bu otlarla kaplandi. Bir taraftan Fukuoka'nin dogal tarim tekniklerini uygulamaya calisiyoruz ama henuz onun onerdigi gibi bir baklagil ortucu ile tarlayi kaplamayi beceremedik. Ucgul buranin sicagina dayanamiyor, korunga ve yonca gibi yine cok yillik baklagiller de simdilik ayrik ve diger otlari baskilamakta yetersiz. Bu yuzden kendi ektiklerimize bir sans vermek icin bu otlardan en azindan bir sureligine kurtulmamiz gerekiyor. Permakulturce dusunerek bu problemi nasil cozume donusturebiliriz diye dusununce tavuklari devreye sokmaya karar verdik. Dogrusu cok da dusunmek gerekmedi cunku bir tarafta ozellikle eksi kulaga bayilan ve yaz boyu yesil yabani ot sikintisi ceken tavuklar, diger tarafta yesillik dolu bolgeler... cozum ortadaydi.
Iki farkli seviyede 2 kumesi gezdirmeye basladik. Sistem oldukca basit: Tavuklar kabaca 1 hafta icinde bulunduklari yerde yesil ne varsa ya yiyorlar, ya da eselenerek kopariyorlar (dallemelere pek birsey yapmiyorlar nedense), onlari komsu bolgeye alip arkalarindan biz giriyoruz, bir dirgen ile topragi biraz gevsetip icine bugday, mercimek karisimi atiyoruz, sonra tirmikla soyle bir duzeltiyoruz, ardindan bolgenin (kabaca 15 m2) etrafina bakla ve/veya nohut sokuyoruz, uzerine samandan ince bir malc seriyoruz. Sonrasi, tavuklarin ilerlemesi icin 1 hafta daha beklemek.
Kubbe kumesin oldugu seviyede ayrik problemi oldukca kotu. O yuzden bu bolgede sadece dirgen ile gevsetmekle kalmiyor, gevsetilen topraktan ayriklari (bermuda grass) tek tek söküyoruz. Bu haliyle oldukca fazla bir emek istiyor, arti uzun vadede bir ise yaramadigini da hem okuduklarimizdan hem de kendi tecrubelerimizden biliyoruz. Amac kisa vadede son kez bu emegi harcayip ayriga karsi biraz avantaj kazanmak ve arkasindan cok yillik baklagil ortulemesine agirlik vermek.
Iste bu seneki denemelerimizde bizi asil heyecanlandiran kisim da bu. Bu uygulamanin ilhamini bize veren Emre Rona oldu. Esi Melis ile bir sure Datca'da zaman gecirdiler ve sagolsunlar zaman zaman bize yardima geldiler. Bir seferinde bizdeki cok yillik mor fasulye benzeri bir sarmasigi goren Emre, bunun ne oldugunu internetten buldu. Meger bu bitki, ciceleri, yapraklari, ve fasulyeleri tazeyken ve kuruyken yenebilen lablab purpureus imis.
Wikipedia'da bakarsaniz tohumlarinin guzelligini goreceksiniz.Biz harika ciceklerinden ve azot baglama ozelliginden dolayi bu bitkiyi arazide yaygin olarak kullanmayi zaten dusunuyorduk ancak hakkinda biraz okuma yapinca aklimiza bunu Solitude Farm'daki black velvet bean benzeri bir sekilde yer ortucu olarak kullanma denemesi yapmak geldi. You Tube'da seyrettigimiz bir video'da tek yillik black velvet bean'lerin arasina pirincleri serpip sonra bunlari diplerinde keserek bir hali gibi topluyorlar, sonra da yine bir hali gibi mulch olarak tohumlarin uzerine serpiyorlar.
Lablab'in tohum kesecikleri daha yeni yeni olgunlasiyor, biz de olgunlasanlardan alip alelacele bugday/mercimek alanlarina kabaca 2m. ara ile ekiyoruz. Ama tohumlarin olgunlasmalarindan da belli ki su siralar asil ekim zamani degil. Fotograflarda kesik pet siselerin altinda onlar var. Henuz bir cimlenme olmadi. Ekimi bir kez daha baharda deneyecegiz. Tabii bu sefer biraz boylanmis olan bugdayin arasina girip, kucuk alanlar acarak ekmemiz gerekecek. Pet siseleri hem yerleri belli olsun hem de ufak bir sera etkisi yaratabilelim diye koyduksak da birer ikiser kopeklerin agzinda oyuncak haline geldiler.
Lablab bu ortamda gelisecek mi, gelisirse yer ortucu olarak yabani otlari baskilayacak bir yogunluga erisebilecek mi, ekim oncesi dipten kesildiginde tekrar buyuyebilecek mi? Bunlarin hepsi su asamada bilinmez. Ama eger basarili olursa Datca'da Fukuoka tarzi tarim icin buyuk bir asama kaydetmis olacagiz, bu kesin.
Bu siralar yavas yavas mercimek, bugday, nohut ekim zamani geldi. Bunlari ekmeyi planladigimiz duz alanlar da tabii ki bu otlarla kaplandi. Bir taraftan Fukuoka'nin dogal tarim tekniklerini uygulamaya calisiyoruz ama henuz onun onerdigi gibi bir baklagil ortucu ile tarlayi kaplamayi beceremedik. Ucgul buranin sicagina dayanamiyor, korunga ve yonca gibi yine cok yillik baklagiller de simdilik ayrik ve diger otlari baskilamakta yetersiz. Bu yuzden kendi ektiklerimize bir sans vermek icin bu otlardan en azindan bir sureligine kurtulmamiz gerekiyor. Permakulturce dusunerek bu problemi nasil cozume donusturebiliriz diye dusununce tavuklari devreye sokmaya karar verdik. Dogrusu cok da dusunmek gerekmedi cunku bir tarafta ozellikle eksi kulaga bayilan ve yaz boyu yesil yabani ot sikintisi ceken tavuklar, diger tarafta yesillik dolu bolgeler... cozum ortadaydi.
Iki farkli seviyede 2 kumesi gezdirmeye basladik. Sistem oldukca basit: Tavuklar kabaca 1 hafta icinde bulunduklari yerde yesil ne varsa ya yiyorlar, ya da eselenerek kopariyorlar (dallemelere pek birsey yapmiyorlar nedense), onlari komsu bolgeye alip arkalarindan biz giriyoruz, bir dirgen ile topragi biraz gevsetip icine bugday, mercimek karisimi atiyoruz, sonra tirmikla soyle bir duzeltiyoruz, ardindan bolgenin (kabaca 15 m2) etrafina bakla ve/veya nohut sokuyoruz, uzerine samandan ince bir malc seriyoruz. Sonrasi, tavuklarin ilerlemesi icin 1 hafta daha beklemek.
Kubbe kumesin oldugu seviyede ayrik problemi oldukca kotu. O yuzden bu bolgede sadece dirgen ile gevsetmekle kalmiyor, gevsetilen topraktan ayriklari (bermuda grass) tek tek söküyoruz. Bu haliyle oldukca fazla bir emek istiyor, arti uzun vadede bir ise yaramadigini da hem okuduklarimizdan hem de kendi tecrubelerimizden biliyoruz. Amac kisa vadede son kez bu emegi harcayip ayriga karsi biraz avantaj kazanmak ve arkasindan cok yillik baklagil ortulemesine agirlik vermek.
Iste bu seneki denemelerimizde bizi asil heyecanlandiran kisim da bu. Bu uygulamanin ilhamini bize veren Emre Rona oldu. Esi Melis ile bir sure Datca'da zaman gecirdiler ve sagolsunlar zaman zaman bize yardima geldiler. Bir seferinde bizdeki cok yillik mor fasulye benzeri bir sarmasigi goren Emre, bunun ne oldugunu internetten buldu. Meger bu bitki, ciceleri, yapraklari, ve fasulyeleri tazeyken ve kuruyken yenebilen lablab purpureus imis.
Wikipedia'da bakarsaniz tohumlarinin guzelligini goreceksiniz.Biz harika ciceklerinden ve azot baglama ozelliginden dolayi bu bitkiyi arazide yaygin olarak kullanmayi zaten dusunuyorduk ancak hakkinda biraz okuma yapinca aklimiza bunu Solitude Farm'daki black velvet bean benzeri bir sekilde yer ortucu olarak kullanma denemesi yapmak geldi. You Tube'da seyrettigimiz bir video'da tek yillik black velvet bean'lerin arasina pirincleri serpip sonra bunlari diplerinde keserek bir hali gibi topluyorlar, sonra da yine bir hali gibi mulch olarak tohumlarin uzerine serpiyorlar.
Lablab'in tohum kesecikleri daha yeni yeni olgunlasiyor, biz de olgunlasanlardan alip alelacele bugday/mercimek alanlarina kabaca 2m. ara ile ekiyoruz. Ama tohumlarin olgunlasmalarindan da belli ki su siralar asil ekim zamani degil. Fotograflarda kesik pet siselerin altinda onlar var. Henuz bir cimlenme olmadi. Ekimi bir kez daha baharda deneyecegiz. Tabii bu sefer biraz boylanmis olan bugdayin arasina girip, kucuk alanlar acarak ekmemiz gerekecek. Pet siseleri hem yerleri belli olsun hem de ufak bir sera etkisi yaratabilelim diye koyduksak da birer ikiser kopeklerin agzinda oyuncak haline geldiler.
Lablab bu ortamda gelisecek mi, gelisirse yer ortucu olarak yabani otlari baskilayacak bir yogunluga erisebilecek mi, ekim oncesi dipten kesildiginde tekrar buyuyebilecek mi? Bunlarin hepsi su asamada bilinmez. Ama eger basarili olursa Datca'da Fukuoka tarzi tarim icin buyuk bir asama kaydetmis olacagiz, bu kesin.
Labels:
dogal tarim,
permakultur
7 Aralık 2011 Çarşamba
Hirsiz vaaar!
Kaynak: WebHatti
Hafta basi yer fistiklarini hasat ettik. Yuksel teyzeler toplayip da kurutali belki bir ay olmustur. Bize de soyleyip duruyordu, bak kurutamayacaksiniz, toplayin diye. Sonunda gecen gun topladik. Cok bir sey degil. Deri topu bir 3 kg'lik bir yogurt kabi kadar. Keske daha cok ekseymisiz. Toplamasi pek zevkli. Sanirim hasadin en guzeli topragi eseleyerek yapilani! Her seferinde insan hazine bulmus gibi oluyor. Eh, tozlu toprakli ya, iceride kurutmayalim dedik, disari serdik. Ertesi gun sabahtan bir kac saat ciftlikte degildik. Oglen vakti geldigimizde yer fistiklarini serdigim yerde (karavanin dibindeki pergole) kala kala bir avuc kadar kalmis oldugunu gordum. Inanamadim. Dogrusu o anda biz yokken birinin geldigini ve bize oyun ettigini dusunduk. Cok da yanilmamisiz, bize bu oyunu eden burada "malaş" denen alakarga cikti! Uzumleri yedigini gormustuk, sonra Yuksel teyzelerin yer fistiklarini tam kurumadan neden topladiklarini hatirladim! Ah bu daha once aklima gelseydi diye cok dovundum ama oldu olan. Simdi en azindan tohumluk biraktilar diye tesekkur ediyorum.
Not 1: Internette alakarga fotografi ararken bu fotografi buldum!:)
Not 2: Tepedeki fotograftaki alakarga tam bizim buradaki degil. Belki bir denk getirirsek fotografini cekeriz, paylasiriz tekrar.
Not 3: Yeni ogrendik ki bu kusun ismi ingilizcede Eurasian Jay'mis. Latincesi de Garrulus glandarius
Labels:
havadan sudan
6 Kasım 2011 Pazar
+1
Of, ne kadar uzun olmus bloga yazmayali! Pek hos bir haberle sessizligimizi bozalim hadi.
Tamamen bir tesaduftu. Bir arkadasimizin arkadasinin arkadasinin kopekleri yavrulamis. Hadi bir gorelim dedik ve bir tuy yumagi kucagimizda eve donduk. Lakabini hemen o anda veriverdik: Ayuşka.
Cok fazla aciklamaya gerek yok, di mi? Adini ise dun sectik: Maya. Cok sevdigimiz arkadaslarimizin cok cok cok sevdigimiz kizlarinin da adi. Umarim bu yaz geldiklerinde iyi anlasacaklar.
Maya (henuz 50 gunluk), gelir gelmez ortama uyum sagladi. Sonbaharla fiskirmis yesilliklerin arasinda on ayaklarini vura vura, kuzu gibi ziplayarak kosturuyor. Gerci ziplarken arada bir gorunen sadece kafasi oluyor! Peki Bostancik ahalisinin tepkisi mi? Orasi biraz karisik; bazilari hemen kabul etti, bazilari ciddi bir incelemeye aldi (tavuklardan bazilari ne zaman Maya onlarin yanina gitse, boyunlarini uzata uzata, merakla onu takip ediyor.), bazilari ise hala protesto ediyor!
Nala ilk bir kac gun cok memnundu, ona oyuncak almisiz gibi davrandi. Ancak balayi 1 hafta surdu. Artik dinlenme ve yemek anlarinda Maya yanina gelip bunaltirsa ciddi firca atiyor! Yine de umdugumuzdan cok tatli ablalik yapiyor. Keyfi yerindeyse, inanilmaz guzel oynatiyor onu. Istemiyorsa da direk ortadan kayboluyor. Simdilik Maya onu bulamiyor ama bu gunler sayilidir!:)
Maya bizimle oynamaktansa direk Nala'nin pesinde, hep onu tercih ediyor. Sadece yoruldugunda illa ki ayaklarimizin dibine gelip burnunu ayaklarimiza sokarak uyuyor. Biz yoksak da mutlaka ayakkabi, terlik bir seyler bulup onlari yastik yapiyor.
Payam hic kacmadi, aksine ortalikta dolasip Maya'nin burnuna fazla simardiginda bir iki pati atip daha bastan kimin patron oldugunu gosterdi.
Su anda hala bu yeni uyeyi kabul edemeyen bir Darma kaldi. Son bir iki gune kadar eve gelmedi. Hep uzaktan takipte. Yanlislikla karsilastiklarinda hep firlayip kaciyor. Maya da arkasindan! Bu durum da pek yardim etmiyor tabi! Darma bir kac gundur eve gelmeye basladi. Yemegini yiyip firlayip gidiyor. Umuyorum cok uzatmayacak bu durumu. Yavru kediyi yetiskin kopeklerle tanistirmak daha kolaymis!
Tamamen bir tesaduftu. Bir arkadasimizin arkadasinin arkadasinin kopekleri yavrulamis. Hadi bir gorelim dedik ve bir tuy yumagi kucagimizda eve donduk. Lakabini hemen o anda veriverdik: Ayuşka.
Cok fazla aciklamaya gerek yok, di mi? Adini ise dun sectik: Maya. Cok sevdigimiz arkadaslarimizin cok cok cok sevdigimiz kizlarinin da adi. Umarim bu yaz geldiklerinde iyi anlasacaklar.
Maya (henuz 50 gunluk), gelir gelmez ortama uyum sagladi. Sonbaharla fiskirmis yesilliklerin arasinda on ayaklarini vura vura, kuzu gibi ziplayarak kosturuyor. Gerci ziplarken arada bir gorunen sadece kafasi oluyor! Peki Bostancik ahalisinin tepkisi mi? Orasi biraz karisik; bazilari hemen kabul etti, bazilari ciddi bir incelemeye aldi (tavuklardan bazilari ne zaman Maya onlarin yanina gitse, boyunlarini uzata uzata, merakla onu takip ediyor.), bazilari ise hala protesto ediyor!
Nala ilk bir kac gun cok memnundu, ona oyuncak almisiz gibi davrandi. Ancak balayi 1 hafta surdu. Artik dinlenme ve yemek anlarinda Maya yanina gelip bunaltirsa ciddi firca atiyor! Yine de umdugumuzdan cok tatli ablalik yapiyor. Keyfi yerindeyse, inanilmaz guzel oynatiyor onu. Istemiyorsa da direk ortadan kayboluyor. Simdilik Maya onu bulamiyor ama bu gunler sayilidir!:)
Maya bizimle oynamaktansa direk Nala'nin pesinde, hep onu tercih ediyor. Sadece yoruldugunda illa ki ayaklarimizin dibine gelip burnunu ayaklarimiza sokarak uyuyor. Biz yoksak da mutlaka ayakkabi, terlik bir seyler bulup onlari yastik yapiyor.
Payam hic kacmadi, aksine ortalikta dolasip Maya'nin burnuna fazla simardiginda bir iki pati atip daha bastan kimin patron oldugunu gosterdi.
Su anda hala bu yeni uyeyi kabul edemeyen bir Darma kaldi. Son bir iki gune kadar eve gelmedi. Hep uzaktan takipte. Yanlislikla karsilastiklarinda hep firlayip kaciyor. Maya da arkasindan! Bu durum da pek yardim etmiyor tabi! Darma bir kac gundur eve gelmeye basladi. Yemegini yiyip firlayip gidiyor. Umuyorum cok uzatmayacak bu durumu. Yavru kediyi yetiskin kopeklerle tanistirmak daha kolaymis!
Labels:
kopekler
29 Temmuz 2011 Cuma
26 Temmuz 2011 Salı
Yapi Isleri- Pergole
Kocaman harubumuz (keciboynuzu) disinda bize golge olacak agaclarimiz henuz minik birer fidan. Misafirlerimiz geldikce, ya da sicaktan bunaldikca kendimizi hep harubun altina atiyorduk. Bir de pergole yapalim dedik. Karavanin yanindaki tahmini pergole yerinin koselerine Tugrul gecen sonbahar, sarilacak bitkileri dikmisti. Begonvil, asma, pasiflora (nam-i diger saat cicegi), hanimeli. Biraz ileride 2 sene once diktigimiz minik defne fidani hala buyumeye calisiyor. Ona ortu olsun diye koydugumuz badem kabuklarindan bir de badem fidani kendiliginden ona eslikci oldu. Anlasilan bazi bademler kirilmamismis!:) Defne hemen golge olsun diye dikilecek br agac degilmis ogrendik. Simdi araya bir de incir koysak diyoruz.
Her neyse donersek pergoleye; 3 haftadir pergoleyi bitirmeye ugrasiyorduk. Marangozluk zor zenaatmis. Hele de açılı kesmek! Ustune bir de kuru, calismaz (ne terimler ogreniyorum ama!;) diye aldigimiz tahtalar oyle bir calisti ki! Her bir yuzeyi farkli yone kivrildi. O yuzden o açılı kesme isi bizi cok oynatti. Bu pergolenin en guzel yeri ise catisi oldu. Fikri Yuksel teyzelerden aldik. Mumkun oldugunca yerel ve yenilenebilir malzeme kullanmak istiyoruz. Burada cardagin catisini nasil yaptiklarini ogrendik. Ince sazlardan yerel adiyla "kel çiğı/kargı"dan yaptik. Deniz kenarinda derelerin denize kavustugu azmaklarda yiginla var. Yuksel teyzenin ogluyla Tugrul gidip kestiler. Traktorle getirdiler. Sonra is basladi. Cok zevkli. Burada dikkat edilmesi gereken nokta saplarini hakim ruzgari arkadan yiyecek sekilde dizmekmis. Bizim hakim ruzgar kuzeyden esiyor.
Kel çiğılar iki sira kalin, yapraklari soyulmus kargı arasinda sandvic yapiliyor. Catidaki citalarin ustune kargilari aralikli yerlestirdik. Onlarin ustune guneyden baslayarak bir sira çiğı yerlestirdik. Ustune bastirmak icin kargiyi koyup telle tutturduk.
Ardindan kuzeye dogru ikinci ve ucuncu sira icin de ayni seyi tekrarladik.
Biraz harup toplamak gibi. Insanin boynu tutuluyor bir sure sonra. Bir de bunlari ruzgarsiz bir havada yapmak gerekiyor, Datca'da cok beklemek gerekiyor boyle bir hava icin. Biz ruzgar dinlemeyip yaptik!
En son da kahkullerini (!) duzelttik. Ortaya cikan iste soyle bir pergole oldu:
Henuz Yuksel teyze gormedi. Ilk firsatta kutlamasini yapacagiz. Yuksel teyze hemen hosumuza gidip gitmedigini sordu ortaya cikan seyin. Dogrusu cok hosumuza gitti. Soyleyince cok sevindi, bir isi yapip da begenmezsen sonucunu, insanin omrunun yarisi gider dedi. Darisi diger islerimizin basina...
Her neyse donersek pergoleye; 3 haftadir pergoleyi bitirmeye ugrasiyorduk. Marangozluk zor zenaatmis. Hele de açılı kesmek! Ustune bir de kuru, calismaz (ne terimler ogreniyorum ama!;) diye aldigimiz tahtalar oyle bir calisti ki! Her bir yuzeyi farkli yone kivrildi. O yuzden o açılı kesme isi bizi cok oynatti. Bu pergolenin en guzel yeri ise catisi oldu. Fikri Yuksel teyzelerden aldik. Mumkun oldugunca yerel ve yenilenebilir malzeme kullanmak istiyoruz. Burada cardagin catisini nasil yaptiklarini ogrendik. Ince sazlardan yerel adiyla "kel çiğı/kargı"dan yaptik. Deniz kenarinda derelerin denize kavustugu azmaklarda yiginla var. Yuksel teyzenin ogluyla Tugrul gidip kestiler. Traktorle getirdiler. Sonra is basladi. Cok zevkli. Burada dikkat edilmesi gereken nokta saplarini hakim ruzgari arkadan yiyecek sekilde dizmekmis. Bizim hakim ruzgar kuzeyden esiyor.
Kel çiğılar iki sira kalin, yapraklari soyulmus kargı arasinda sandvic yapiliyor. Catidaki citalarin ustune kargilari aralikli yerlestirdik. Onlarin ustune guneyden baslayarak bir sira çiğı yerlestirdik. Ustune bastirmak icin kargiyi koyup telle tutturduk.
Ardindan kuzeye dogru ikinci ve ucuncu sira icin de ayni seyi tekrarladik.
Biraz harup toplamak gibi. Insanin boynu tutuluyor bir sure sonra. Bir de bunlari ruzgarsiz bir havada yapmak gerekiyor, Datca'da cok beklemek gerekiyor boyle bir hava icin. Biz ruzgar dinlemeyip yaptik!
En son da kahkullerini (!) duzelttik. Ortaya cikan iste soyle bir pergole oldu:
Henuz Yuksel teyze gormedi. Ilk firsatta kutlamasini yapacagiz. Yuksel teyze hemen hosumuza gidip gitmedigini sordu ortaya cikan seyin. Dogrusu cok hosumuza gitti. Soyleyince cok sevindi, bir isi yapip da begenmezsen sonucunu, insanin omrunun yarisi gider dedi. Darisi diger islerimizin basina...
Labels:
nasil yapilir,
projeler
14 Haziran 2011 Salı
Yurtlandik
Simdiye kadar Bostancik'ta yaptigimiz her yapi tavuklar icindi. Artik yeterince tecrube kazandigimiza emin olduktan sonra sira bizim icin yapilara geldi. Mogol yurt cadiri kurduk ilk is (evet, evet, isin kolayindayiz hala!:). Kendimiz, gelen gidenimiz icin.
Cadirdan, permakultur yazisma grubuna sevgili Veysi'nin attigi maille haberdar olduk. 5 adet yapmis Veysi. Biri de bize dustu. Cadirin bize ulasmasini beklerken, karavanin oldugu duzluk alanda yerini belirledik.
Yanina yoresine zaman icinde golge yapacak agaclarimizi diktik. Derken cadir (4 metre capinda) geldi! Hemmen ese dosta haber verdik. Ilgilenenlerle (fotografta gordugunuz ekibin en minigi- Deniz Yalın) pazar gunu sabahtan biraraya geldik. Veysi'den aldigimiz tariflerle cadiri kurduk.
Once malzemeler; kapi, cati kasnagi, cati citalari, keceler
Yan duvarlar
Cemil ve Deniz yan duvarin paketini acarken.
Ortu malzemeleri: kadife ortu, nem bariyeri, dis branda, ic ortu. Fotografta gorunmeyen, cati kasnaginin ustune kapatilacak sapka da var.
Gelelim kurulumuna:
Yeri olabildigince duzgun bir hale getirdikten sonra, en uste bir miktar kaba talas serdik. Ustune de yerden nemi kesecek brandayi.
Kapiyi yerlestirip, yan duvarlari kapinin bir ucundan tutturup, akordeon seklinde acmaya basladik, kapinin diger ucuna birlestirdik. Kapinin yonunu, kuzey ruzgarlarinin estigi yone verdik.
Servet isi kontrol ediyor
Ben de!
Mogollar, duvarlari kapiya iple tutturuyorlarmis ama biz duvarlari kapiya vidaladik.
Ilerleyen asamalarda cati kasnaginin etrafina gececek olan ortuleri (kadife, nem bariyeri, dis branda), daha kasnak yerdeyken kasnaga gecirip, acikliklarinin gerginligini belirledik, geri cikarttik.
Sonra en uzunumuzu (Deniz'in boyu bugun bize oyle bir bize yardimci oldu ki, onsuz ne yapardik bilemem!) iceri alip, eline cati kasnagini verdik.
Deniz bence cok keyif aldi bu pozisyondan!
Biz de olabildigince hizli bir sekilde cati tahtalarinin bir ucunu kasnagin ustundeki deliklere gecirdik, ipli olan diger ucunu da ip 8 olacak sekilde kivirip duvar citalarinin ic taraftakine gecirdik. Fotograf net cikmamis, ama sanirim olayi anlatiyor yeterince.
Deniz "imdaaaat" diye bagirmadan bu is bittiginde, ortaya su goruntu cikti:
Onemli not: kapinin ustune gelen citalar farkli. Onlar ipsiz. Direk kapinin tahtasina basiyor. 4 tane cikti. Biz 3 tane yerlestirince bir seyler yanlis dedik. Tekrar cikar, biraz kaydir, tak yaptik. Ve yine ayni sonuca vardik!:) Veysi geldigimde tekrar kurariz dedi, bakalim neyi yanlis yapmisiz o gosterir bize.
Sonra kadife ortuyu kapi araligini belirleyip, catinin ustunden asirdik.
Ardindan keceler. Keceler 3 parca: dikdortgen seklindeki duvar kecesi (ilk once onu yerlestirdik), iki parca seklinde cati kecesi (birbirinin ustune gelecek sekilde yerlestirdik). Yan duvar kecesinin iplerini kapinin yanindaki duvar citalarina bagladik.
Datca'nin ruzgari malum, bunlari catidan ucurmasin panigiyle ustune beyaz nem bariyerini hizlica gecirdik.
Kapinin iki yanina matkapla birer delik acip, bir kusakla yan duvarlar boyunca keceyi sabitledik.
En alttaki mavi brandayi deliklerinden iple yan duvarlar boyunca keceyi sabitleyen kusaga bagladik.
Ustune beyaz nem bariyerini indirdik.
En son dis brandayi catiya gecirdik. Yine kapinin her iki yaninda ucer delik acarak gecirdigimiz kusaklarla sabitledik.
Bir de catidan duvarlara inen kusaklar var. Onu henuz baglamadik.
Cemil, Tugrul, ve Servet bunlari disarida yaparken, biz iceride Sumbul ve Deniz ic ortuyu yan duvarlara alttan ve ustten bagladik.
Icerisi oldukca serin. Tabi kuzeyden poyrazli bir gundu, kapidaki telli pencere ve cati kasnagindaki telli aciklik sayesinde guzel bir hava akimi vardi. Lodos eserken ya da esintisiz bir gunde nasil olur henuz bilmiyoruz. Iste agaclarimiz hizlica buyurse, o dert de biter ya!
Uzaktan gorunus artik boyle:
Dogrusu kurulus umdugumdan uzun surdu (3.5 saat kadar). Ama bir kez daha kursak, cok hizli yapabilecegimizden eminim. Ayni ekip sart ama!:)
Tum ekibe buradan tekrar, kucak dolusu sevgiler, tesekkurler.
Cadirdan, permakultur yazisma grubuna sevgili Veysi'nin attigi maille haberdar olduk. 5 adet yapmis Veysi. Biri de bize dustu. Cadirin bize ulasmasini beklerken, karavanin oldugu duzluk alanda yerini belirledik.
Yanina yoresine zaman icinde golge yapacak agaclarimizi diktik. Derken cadir (4 metre capinda) geldi! Hemmen ese dosta haber verdik. Ilgilenenlerle (fotografta gordugunuz ekibin en minigi- Deniz Yalın) pazar gunu sabahtan biraraya geldik. Veysi'den aldigimiz tariflerle cadiri kurduk.
Once malzemeler; kapi, cati kasnagi, cati citalari, keceler
Yan duvarlar
Cemil ve Deniz yan duvarin paketini acarken.
Ortu malzemeleri: kadife ortu, nem bariyeri, dis branda, ic ortu. Fotografta gorunmeyen, cati kasnaginin ustune kapatilacak sapka da var.
Gelelim kurulumuna:
Yeri olabildigince duzgun bir hale getirdikten sonra, en uste bir miktar kaba talas serdik. Ustune de yerden nemi kesecek brandayi.
Kapiyi yerlestirip, yan duvarlari kapinin bir ucundan tutturup, akordeon seklinde acmaya basladik, kapinin diger ucuna birlestirdik. Kapinin yonunu, kuzey ruzgarlarinin estigi yone verdik.
Servet isi kontrol ediyor
Ben de!
Mogollar, duvarlari kapiya iple tutturuyorlarmis ama biz duvarlari kapiya vidaladik.
Ilerleyen asamalarda cati kasnaginin etrafina gececek olan ortuleri (kadife, nem bariyeri, dis branda), daha kasnak yerdeyken kasnaga gecirip, acikliklarinin gerginligini belirledik, geri cikarttik.
Sonra en uzunumuzu (Deniz'in boyu bugun bize oyle bir bize yardimci oldu ki, onsuz ne yapardik bilemem!) iceri alip, eline cati kasnagini verdik.
Deniz bence cok keyif aldi bu pozisyondan!
Biz de olabildigince hizli bir sekilde cati tahtalarinin bir ucunu kasnagin ustundeki deliklere gecirdik, ipli olan diger ucunu da ip 8 olacak sekilde kivirip duvar citalarinin ic taraftakine gecirdik. Fotograf net cikmamis, ama sanirim olayi anlatiyor yeterince.
Deniz "imdaaaat" diye bagirmadan bu is bittiginde, ortaya su goruntu cikti:
Onemli not: kapinin ustune gelen citalar farkli. Onlar ipsiz. Direk kapinin tahtasina basiyor. 4 tane cikti. Biz 3 tane yerlestirince bir seyler yanlis dedik. Tekrar cikar, biraz kaydir, tak yaptik. Ve yine ayni sonuca vardik!:) Veysi geldigimde tekrar kurariz dedi, bakalim neyi yanlis yapmisiz o gosterir bize.
Sonra kadife ortuyu kapi araligini belirleyip, catinin ustunden asirdik.
Ardindan keceler. Keceler 3 parca: dikdortgen seklindeki duvar kecesi (ilk once onu yerlestirdik), iki parca seklinde cati kecesi (birbirinin ustune gelecek sekilde yerlestirdik). Yan duvar kecesinin iplerini kapinin yanindaki duvar citalarina bagladik.
Datca'nin ruzgari malum, bunlari catidan ucurmasin panigiyle ustune beyaz nem bariyerini hizlica gecirdik.
Kapinin iki yanina matkapla birer delik acip, bir kusakla yan duvarlar boyunca keceyi sabitledik.
En alttaki mavi brandayi deliklerinden iple yan duvarlar boyunca keceyi sabitleyen kusaga bagladik.
Ustune beyaz nem bariyerini indirdik.
En son dis brandayi catiya gecirdik. Yine kapinin her iki yaninda ucer delik acarak gecirdigimiz kusaklarla sabitledik.
Bir de catidan duvarlara inen kusaklar var. Onu henuz baglamadik.
Cemil, Tugrul, ve Servet bunlari disarida yaparken, biz iceride Sumbul ve Deniz ic ortuyu yan duvarlara alttan ve ustten bagladik.
Icerisi oldukca serin. Tabi kuzeyden poyrazli bir gundu, kapidaki telli pencere ve cati kasnagindaki telli aciklik sayesinde guzel bir hava akimi vardi. Lodos eserken ya da esintisiz bir gunde nasil olur henuz bilmiyoruz. Iste agaclarimiz hizlica buyurse, o dert de biter ya!
Uzaktan gorunus artik boyle:
Dogrusu kurulus umdugumdan uzun surdu (3.5 saat kadar). Ama bir kez daha kursak, cok hizli yapabilecegimizden eminim. Ayni ekip sart ama!:)
Tum ekibe buradan tekrar, kucak dolusu sevgiler, tesekkurler.
Labels:
projeler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)