Guzel bir sabah, ciftcimiz sebzeleri arasinda dolasirken bamyalarinin tomurcuklari uzerinde bitleri (aphid) farkeder. "Nasil oldu da daha once gormedim, epey de cogalmislar" diye dusunup hemen ilaca sarilir. Bitlerle birlikte onlari ciftciden cok daha once farkeden birkac ugurbocegini de oldurur. Ama bitler bu saldiriyi kolay atlatir. 4-5 gun sonra bu sefer daha cok olarak geri gelmislerdir. Ugurbocekleri de toparlanmaya calismaktadirlar ama onlarin bitlerin hizina erismeleri mumkun degildir. Ciftci, ikinci ilac saldirisi ile durumu kontrol altina aldigini zannederken ugurbocegi ve belki diger bazi avcilari tamamen ortadan kaldirir. Tahmin edeceginiz gibi bitler cok gecmeden geri donerler ama bundan sonra bitlere karsi ciftcinin elindeki ilactan baska bir yardimcisi yoktur. Hos, bu ilacin ne kadar ise yarayacagi da suphelidir, cunku aphid'lerin icinde hep bu ilaca en dayaniklilar geriye kalip nesillerini surdurmekte, sonunda ortaya cikan superaphid'leri oldurmek icin yeni ve daha guclu/daha zararli ilaclara terfi etmek gerekmektedir (ornek Gaia's Garden kitabindan).
Gercekten de korkunc bir hikaye. Bunun benzerlerini ben bizzat buradaki koylulerden kac kere dinledim.
Permakultur okumalarina devam ettikce iyice ortaya cikan bir konu organik tarimin, artik endustriyel tarimdan cok da ayiredilir bir hali kalmadigi (genelde uygulandigi sekliyle). Tabii ki arada belirgin farklar var: sentetik gubre kullanilmamasi, bazi bocek ilaclarina izin verilmemesi, antibiyotik ve hormonlarin kullanilmamasi, vs. Ancak gorebildigim kadari ile organik pazarin giderek buyudugunu goren buyuk sirketler hizla bu pazara girmis ve eski aliskanliklarini organik tarima da uygulamaya baslamislar. Buna kucuk ciftciler de dahil. Yani organik tarim da ayni endustriyel tarim gibi cesitlilikten arindirilmis, surulerek dumduz edilmis, topragin yagmur ve ruzgara acik oldugu, urunlerin gruplar halinde birarada oldugu tarlalarda yapiliyor. Bu haliyle organik tarim, bir anlamda endustriyel tarim ile tamamen dogal tarimin (bitkilerin neredeyse bir ormanda, cesitlilik icinde karisik bir sekilde buyumesi - bunun detaylari sonra) ortasinda bir yerde. Bu yuzden de endustriyel tarimin karsi karsiya oldugu bircok sorunla organik tarim da karsi karsiya, hem de elinden bazi silahlar (kimyasallar, vs.) alinmis olarak.
Bu sorunlardan en onemlisi belki de bitki zararlilari. Benzer bitkiler yanyana olunca ve etrafta bir ormanda gorulen cesitlilik olmayinca (pek cok organik ciftlik, uretimi ile alakasiz gordugu ciceklere, fundaliklara, agaclara, goletlere, kuslara ve diger hayvanlara gereken onemi vermiyor) zararlilar inanilmaz bir hizla artiyorlar. Bu durumda ya zararlilara karsi kaybedilecek bir savas basliyor, urun kayiplari arttigindan maliyetler yukseliyor, ya bu isi hobi olarak yapanlar sonunda pes edip zirai ilacciya gidip care ariyorlar, ya da organik firmalar yeterince guclulerse standartlari degistirtip, belli bazi bocek ilaclarina izin verilmesini sagliyorlar.
Daha onceki organik tarim okumalarimda surekli olarak zararlilarla nasil organik mucadele yapilacagi konusuna rastladigimdan permakulturde bu konunun aniden ortadan kaybolusunu uzun sure anlayamadim. Yavas yavas idrak ediyorum ki guzel bir sekilde tasarlanmis bir permakultur bahcesinde zararlilarla mucadele diye bir is yok. Daha dogrusu biz bu mucadeleyi daha bahceyi tasarlarken yuzlerce bitki secimi ve bunlarin biribirine gore konumlarini belirlerken yapmis oluyoruz. Belki sectigimiz bitkilerin yaridan cogunun gorevi bize urun vermek degil, kuslara konacak dal saglamak, onlarin yiyecegi bocekleri cekmek, ruzgari kesmek, topragi zenginlestirmek, vs. Bu zengin ortamin ortasina serpistirdigimiz urun alinacak bitkiler oylesine bir bitki, bocek ve diger canli cesitliliginin icindeler ki burada herhangi bir zararlinin cok fazla cogalmasi zaten mumkun degil.
Permakulturde hicbir zaman sifir zararli hedeflenmiyor. Hatta bir miktar zararlinin yasamayi surdurebilmesi icin onlara yasama alani bile saglaniyor ki onlari yiyen avcilar bizim araziden tamamen cekip gitmesin. Bitkinin dibindeki ortuden fundalarin altina, bilerek bicilmemis otlarin dibine kadar pek cok yerde yardimcimiz bocekler hazirda bekliyor. Ne zaman ki bir zararli cogalmaya basliyor, onlari kontrol edecek en az birkac cesit bocek, kus, tavuk, vs. yanibaslarinda. Tabii kaliteli ve yasayan bir toprakta yetistigi icin kendiliginden zararlilara dayanikli bitkiler de cabasi. Yine ayni kitaptan: Yazar, San Francisco'daki harika organik bahceleri ile unlu bir ekolojik egitim enstitusunu (Occidental Arts and Ecology Center) gezerken ekolojist Brock Dolman o sirada bir grup ziyaretciyi gezdirmektedir. Ziyaretcilerden biri belli tur bir zararli ile nasil mucadele ettiklerini sorunca Brock soyle cevap verir: "Zararlilar konusunda maalesef yeterli bilgim yok. Bahcemizde ekolojik denge o kadar iyi bir durumda ki herhangi bir bocek zarar yapacak kadar cogalamiyor. Bu yuzden zararlilar uzerinde uzmanlasmamiz hic gerekmedi."
Evet, inanmasi guc ama bu tip ornekler tekrar tekrar cikiyor karsima. Bakalim bu teorik bilgileri hayata gecirmek nasil bir zaman araliginda mumkun olacak. Bu yaklasimin gecerliligini denedikten sonra daha kendine guvenli bir sekilde bu konulara donmeyi planliyorum. Ama biliyorum ki bu gecis sancisiz olmayacak. Kisa vadede boceklerin bir suru emek ile buyuttugumuz bitkileri yedigini seyretmek zorunda kalacagiz. Taa ki bahcedeki bitki, bocek ve diger hayvan cesitliligi artip belli bir denge saglanincaya kadar!
18 Eylül 2009 Cuma
Misir
Maydanoz, dereotu ocaklarimizin etrafina patlatmalik misir dikmistik, hem deneme, hem ruzgar kesmek icin. Epeydir iyice kurumustu kocanlar. 2 gun once kocanlar toplandi, soyuldu, taneleri ayrildi. Kocanlarin cogunun icleri pek dolu degildi ama yine de isin bitmesi gecenin gec saatlerini buldu. Cikan da topu topu 3.5 kg. Once tavuklara veririz diyordum ama bunca isten sonra mumkun degil! Satsam kilosunu 20'ye zor birakirim :-)
Gormemisin misiri olunca hemen patlattik biraz, saatin kac olduguna aldirmadan, hic fena olmadi...
Gormemisin misiri olunca hemen patlattik biraz, saatin kac olduguna aldirmadan, hic fena olmadi...
16 Eylül 2009 Çarşamba
Tuketicinin Gucu...
Bir sure once sebze ve meyvelerin nasil yetistirildigini asil belirleyenin tuketici oldugunu ve ne yazikki bu konuda biz tuketicilerin iyi bir performans sergileyemedigini yazmistim. Permakultur-turkiye grubuna gonderilen asagidaki yaziyi sizlerle paylasmak istedim, cunku bu konuya cok guzel ve dogrudan bir ornek...
------------------------------
Aydın ili Koçarlı ilçesine bağlı Güdüşlü Köyünde çiftçilik yapmaktayım. Tarım bakanlığının yeni başlamış olduğu İTU programına dahil oldum ve bu programda ben sebze üretimi üzerine yaptım. Kendi arazimde domates(2 çeşit ve 3 kademeli dikim), biber(6 çeşit), patlıcan ( 3 çeşit), börülce, karnabahar (3 kademeli dikim) , lahana (3 kademeli dikim), brokoli, portakal, mandalina, zeytin olmak üzere 10 farklı ürün ve 25 farklı üretim gerçekleştirdim.
Başlangıçta amacım tarım sektöründe yaşanan gerçek problem olan pazar sorununu çözmekti. Bu yüzden ürünleri öncelikle yerel ve ulusal marketlerde satışını yapmak için bir araştırma yaptım. Fakat araştırma sonucunda çıkan sonuç şuydu: marketler insan sağlığını düşünmeksizin raf ömrü ve albenisi olan ürünlerin alımı üzerinde bir talep içinde olduklarını ve tarla ürünleri ile ilgilenmediklerini öğrendim. Tabii el altından çok ucuz ürünlerde alıyorlardı. Üstelik üreticiden veya tedarikçiden alınan ürünlerin parasını da en erken 45 gün olmak üzere 90 güne kadar çıkıyordu. Yani benim paramı kullanıyorlardı. Her biriyle görüşürken hepside belli standartlarda ürün aldıklarını ve bu standartlara ulaşmak içinde bazı belli başlı koşulları yerine
getirilmesi gerektiğini beyan ettiler. Bu koşullar da her bir tedarikçinin büyük yatırımlar yapmasını gerektiriyordu. Fakat uygulama da ise farklıydı. Uygulamada istenenlerin yarısı bile yapılmıyor ve her ne hikmetse uygunsuz olan ama çok ucuz fiyata veren tedarikçilerle çalışma yapıyorlardı. Sonuçta üretici ve tüketici bunu sadece tedarik kısmında kalıyor, üreticiden ucuz ürün alınıp tüketiciden de tüketicinin parasını almak olarak bir zincir kurulmuş oluyordu. Arada kalan tedarikçi ve marketçi aldığı paraya bakıyor olduğunu gördüm.
Tüm bunları gördükten sonra bende kendi ürettiğim ürünü günlük hasat yapıp günlük semt pazarlarında satışını sağlamam gerektiğini öngördüm. Böylelikle aradan pazarcıyı, toptancıyı çıkarmış ve ürettiğim ürünün bedelini de nakit ve günlük alabilecektim. Fakat başka bir sorun daha vardı bu da pazarda bu yerleri nasıl alabilirim? Sorusuydu ve bunu satarken nasıl farklılık yaratabilirdim.
Bu yüzden farklılık işine giriştim. Tarım bakanlığı onaylı uluslar arası bir sertifikasyon firması ile anlaştım. Pazarda farklılık yaratmanın ilk şartı olan marka olma olduğu için kendi logo mu kendim yaptım ve Türk Patent ofisine başvurdum. Köylü pazarı adı altında marka patenti aldım. Bu logo yu da kendi tezgahtarlarıma giydireceğim önlük, şapka, tişört e bastırdım ve eldiven aldım. Kendi web sayfamı kurdum (www.koylupazari.org) ve tanıtımımı buradan yaptım. Bunun yanı sıra kesekâğıdı ve poşetleri mide kendi logomu bastırdım. Tüm evraklarımı tamamladıktan sonra yapacağım her şeyi anlatan bir dosya hazırlayarak belediyelere başvurdum. Belediyeler dosyamı görünce tepkileri çok hoşuma gitti. Benden ne bir rüşvet ne bir ekstra para talepleri olmadan gerekli yardımları esirgemediler. Sonuçta haftanın 6 günü pazaryerleri edinmiş oldum. Pazaryerlerini alırken de hem yazın hem de kışın iş yapabileceğim yerler aldım. Pazarlama ekibi olarak hem il merkez pazarlarında hem de ilçe pazarlarında satış yapabileceğim bir ekip oluşturdum.
İş başlamak için güzeldi her şeyi yapmıştım çünkü. Üretimde de pazara yetiştirebileceğim miktarda ve kademeli olarak üretim programı hazırlamıştım. Kademeli üretim yaparak malım eksik olmayacak ve en önemlisi GDO suz ve tarlada yetişen laboratuar tahlilli ürünleri sağlık ön plana alınarak direkt tüketiciye satışını yapabilecektim. Üstelik mevsiminde mevsimlik ürünler satarak kalıntısız, hormonsuz ve GDO suz ürünleri kaliteli bir şekilde topluma kazandırmış olacaktım.
Her şey çok güzeldi.
Başladık...
Ve ne mi oldu. İçler acısı
Pazarda tezgâhtarla beyefendi, hanımefendi diye hitap eden ürünleri giymiş oldukları eldivenle poşet ve kesekâğıdına dolduran. Şikâyet edebileceği bir İTU belgeli ve laboratuar tahlilli yapılmış ürünlerin satışı bu kadar mı hüsran olur. Üstelik pazar fiyatından 1 kuruş dahi fazla olmadan aynı fiyattan satış yapılmaz mı?
Evet, aynen öyle oldu. Yapılan bu proje pazarda heder oldu. Klasik pazarcı olarak görüldü. Diğer pazarcılar bana güldü. Tüketici 3 kg 1 tl olan domatesi 4 kg olurmu diye yaklaştı. Sağlıklı ürün alıyorsun işte belgeleri, işte satıştaki hijyeni dememize karşı yan tezgâhtan aldılar. Aynı fiyat ama sağlıklı ürünleri değil klasik pazarcıya yöneldi benim vatandaşım. Temiz kıyafetli, tırnakları temiz ve traşlı eldivenle satış yapan değil de klasik pazarcıdan aldı benim vatandaşım.
Ah benim vatandaşım Ahh sen neleri hak ediyorsun sen bir bilsen!
Avrupa birliğine girecek dediğimiz bir dönemde bir çiftçinin hikâyesi bu. Bu hikâyenin başrolünde ki kişi yani ben Mehmet Uğur Hacettepe mezunu kimya mühendisi 40 yaşında ve 1 oğlum var. Zaten bende oğluma yedirebileceğim ürünleri herkesle paylaşmak istemiştim. Ama olmadı. Ama ben gene de oğluma yedirebileceğim. Ya siz?
Şimdi elimde kalan kademe üretimleri satmaya çalışıyorum. Satabilirsem ne ala. Biraz daha borcumdan düşer sadece. Şimdi endişem; oğlumu nasıl büyütecem, nasıl okutabilecem, kiramı nasıl ödeyebileceğim. Şimdi iş arıyorum. iyi çalışırım. Düşünen, kişileri değil olayları bakıp yorum yapan bir babayım. Son çarem kaldı bir iş bulmak...
Saygılarımla!
Mehmet Uğur
------------------------------
Aydın ili Koçarlı ilçesine bağlı Güdüşlü Köyünde çiftçilik yapmaktayım. Tarım bakanlığının yeni başlamış olduğu İTU programına dahil oldum ve bu programda ben sebze üretimi üzerine yaptım. Kendi arazimde domates(2 çeşit ve 3 kademeli dikim), biber(6 çeşit), patlıcan ( 3 çeşit), börülce, karnabahar (3 kademeli dikim) , lahana (3 kademeli dikim), brokoli, portakal, mandalina, zeytin olmak üzere 10 farklı ürün ve 25 farklı üretim gerçekleştirdim.
Başlangıçta amacım tarım sektöründe yaşanan gerçek problem olan pazar sorununu çözmekti. Bu yüzden ürünleri öncelikle yerel ve ulusal marketlerde satışını yapmak için bir araştırma yaptım. Fakat araştırma sonucunda çıkan sonuç şuydu: marketler insan sağlığını düşünmeksizin raf ömrü ve albenisi olan ürünlerin alımı üzerinde bir talep içinde olduklarını ve tarla ürünleri ile ilgilenmediklerini öğrendim. Tabii el altından çok ucuz ürünlerde alıyorlardı. Üstelik üreticiden veya tedarikçiden alınan ürünlerin parasını da en erken 45 gün olmak üzere 90 güne kadar çıkıyordu. Yani benim paramı kullanıyorlardı. Her biriyle görüşürken hepside belli standartlarda ürün aldıklarını ve bu standartlara ulaşmak içinde bazı belli başlı koşulları yerine
getirilmesi gerektiğini beyan ettiler. Bu koşullar da her bir tedarikçinin büyük yatırımlar yapmasını gerektiriyordu. Fakat uygulama da ise farklıydı. Uygulamada istenenlerin yarısı bile yapılmıyor ve her ne hikmetse uygunsuz olan ama çok ucuz fiyata veren tedarikçilerle çalışma yapıyorlardı. Sonuçta üretici ve tüketici bunu sadece tedarik kısmında kalıyor, üreticiden ucuz ürün alınıp tüketiciden de tüketicinin parasını almak olarak bir zincir kurulmuş oluyordu. Arada kalan tedarikçi ve marketçi aldığı paraya bakıyor olduğunu gördüm.
Tüm bunları gördükten sonra bende kendi ürettiğim ürünü günlük hasat yapıp günlük semt pazarlarında satışını sağlamam gerektiğini öngördüm. Böylelikle aradan pazarcıyı, toptancıyı çıkarmış ve ürettiğim ürünün bedelini de nakit ve günlük alabilecektim. Fakat başka bir sorun daha vardı bu da pazarda bu yerleri nasıl alabilirim? Sorusuydu ve bunu satarken nasıl farklılık yaratabilirdim.
Bu yüzden farklılık işine giriştim. Tarım bakanlığı onaylı uluslar arası bir sertifikasyon firması ile anlaştım. Pazarda farklılık yaratmanın ilk şartı olan marka olma olduğu için kendi logo mu kendim yaptım ve Türk Patent ofisine başvurdum. Köylü pazarı adı altında marka patenti aldım. Bu logo yu da kendi tezgahtarlarıma giydireceğim önlük, şapka, tişört e bastırdım ve eldiven aldım. Kendi web sayfamı kurdum (www.koylupazari.org) ve tanıtımımı buradan yaptım. Bunun yanı sıra kesekâğıdı ve poşetleri mide kendi logomu bastırdım. Tüm evraklarımı tamamladıktan sonra yapacağım her şeyi anlatan bir dosya hazırlayarak belediyelere başvurdum. Belediyeler dosyamı görünce tepkileri çok hoşuma gitti. Benden ne bir rüşvet ne bir ekstra para talepleri olmadan gerekli yardımları esirgemediler. Sonuçta haftanın 6 günü pazaryerleri edinmiş oldum. Pazaryerlerini alırken de hem yazın hem de kışın iş yapabileceğim yerler aldım. Pazarlama ekibi olarak hem il merkez pazarlarında hem de ilçe pazarlarında satış yapabileceğim bir ekip oluşturdum.
İş başlamak için güzeldi her şeyi yapmıştım çünkü. Üretimde de pazara yetiştirebileceğim miktarda ve kademeli olarak üretim programı hazırlamıştım. Kademeli üretim yaparak malım eksik olmayacak ve en önemlisi GDO suz ve tarlada yetişen laboratuar tahlilli ürünleri sağlık ön plana alınarak direkt tüketiciye satışını yapabilecektim. Üstelik mevsiminde mevsimlik ürünler satarak kalıntısız, hormonsuz ve GDO suz ürünleri kaliteli bir şekilde topluma kazandırmış olacaktım.
Her şey çok güzeldi.
Başladık...
Ve ne mi oldu. İçler acısı
Pazarda tezgâhtarla beyefendi, hanımefendi diye hitap eden ürünleri giymiş oldukları eldivenle poşet ve kesekâğıdına dolduran. Şikâyet edebileceği bir İTU belgeli ve laboratuar tahlilli yapılmış ürünlerin satışı bu kadar mı hüsran olur. Üstelik pazar fiyatından 1 kuruş dahi fazla olmadan aynı fiyattan satış yapılmaz mı?
Evet, aynen öyle oldu. Yapılan bu proje pazarda heder oldu. Klasik pazarcı olarak görüldü. Diğer pazarcılar bana güldü. Tüketici 3 kg 1 tl olan domatesi 4 kg olurmu diye yaklaştı. Sağlıklı ürün alıyorsun işte belgeleri, işte satıştaki hijyeni dememize karşı yan tezgâhtan aldılar. Aynı fiyat ama sağlıklı ürünleri değil klasik pazarcıya yöneldi benim vatandaşım. Temiz kıyafetli, tırnakları temiz ve traşlı eldivenle satış yapan değil de klasik pazarcıdan aldı benim vatandaşım.
Ah benim vatandaşım Ahh sen neleri hak ediyorsun sen bir bilsen!
Avrupa birliğine girecek dediğimiz bir dönemde bir çiftçinin hikâyesi bu. Bu hikâyenin başrolünde ki kişi yani ben Mehmet Uğur Hacettepe mezunu kimya mühendisi 40 yaşında ve 1 oğlum var. Zaten bende oğluma yedirebileceğim ürünleri herkesle paylaşmak istemiştim. Ama olmadı. Ama ben gene de oğluma yedirebileceğim. Ya siz?
Şimdi elimde kalan kademe üretimleri satmaya çalışıyorum. Satabilirsem ne ala. Biraz daha borcumdan düşer sadece. Şimdi endişem; oğlumu nasıl büyütecem, nasıl okutabilecem, kiramı nasıl ödeyebileceğim. Şimdi iş arıyorum. iyi çalışırım. Düşünen, kişileri değil olayları bakıp yorum yapan bir babayım. Son çarem kaldı bir iş bulmak...
Saygılarımla!
Mehmet Uğur
Labels:
ciftcilik,
havadan sudan
15 Eylül 2009 Salı
Zeytinleri topladik
Bu arada zeytinlerimiz hizli bir sekilde kararmaya basladigindan topladik. Gecen seneye gore daha iri ama sayica daha az diye dusunuyordum ben ama neyseki blog var ve hafizaya guvenmek zorunda degiliz. Gecen seneki kayda gore yarim kova zeytin topladigimiz ortaya cikinca anladik ki bu sene zeytini dorde katlamisiz. Neyseki zeytinler asmalar gibi nankor cikmadi, diplerine actigimiz canaklar, icine doldurdugumuz keci gubreleri ve saman bu sefer havaya gitmedi. Tabii sadece agaclar bir yas daha buyuk oldugundan urun daha fazla olmus olabilir. Bu arada hatirlarsiniz bir bocek istilasi olmustu da basta yuzlercesini elle toplayip sonra pes etmistik. Gorunen o ki pek bir zararlari olmamis, eger bazi ciceklerin zeytine donusmesini engelledilerse de bu kalanlarin daha iri olmalarini sagladigindan belki de iyi olmus. Gecen seneki zeytinlerimizi misafirlerimiz pek begenmislerdi, bakalim bu sene tutturabilecek miyiz.
Labels:
ciftcilik
Konuklar

Uzun bir aradan sonra merhaba. Dun ikinci yatili misafirlerimizi yolcu ettik. Lerzan ve Berke'yi cadirimizda agirladik. Cadiri kurmak Payam ve Uzum yuzunden epey uzun surdu!

Sanslarina yagmur ve serin havalar denk geldi ama kampci arkadaslarimiz bana misin demedi! Yagmur altinda tepelerde yurumekten ve denize girmekten geri kalmadik. Bir gece neredeyse sabaha kadar yagmur yagdi. Meger o sirada Datca'da lodos firtinasi cikmis, tekneler batmis, vs. Hatta gazetelere bile cikmisiz! Biz tum bunlari ertesi gun aksam yemegine Datca'ya indigimizde ogrendik. Medeniyetten uzak yasamanin avantaj/dezavantajlari...

Labels:
konuklar
4 Eylül 2009 Cuma
Sebze Aileleri
Sebzeleri daha yakindan tanimak icin once hangisi hangi aileye ait gorelim. Bazi surprizler var (bilmeyenler icin)!
*: Iliman yerlerde kisin da yetistirilebilir.
AILE | UYELERI |
Sogan * | sogan, arpacik sogan, sarmisak, pirasa |
Pancar * | pancar, pazi, ispanak |
Havuc * | anason, havuc, kereviz, kimyon, dereotu, maydanoz |
Aycicegi * | kuskonmaz, hindiba, marul, aycicegi |
Lahana (Brassica) * | roka, brokoli, bruksel lahanasi, lahana, karnibahar, karalahana, kohlrabi, hardal, turp, salgam |
Kabak | salatalik, kavun, kabak, karpuz |
Baklagiller * | fasulye, bezelye, bakla, soyafasulyesi, mercimek, fistik, nohut |
Nane * | nane, kekik, biberiye, feslegen |
Otsu | arpa, bambu, misir, bugday, pirinc, seker kamisi, cavdar |
Domates | domates, biber, patates, patlican |
*: Iliman yerlerde kisin da yetistirilebilir.
Labels:
ciftcilik
3 Eylül 2009 Perşembe
Topragin Iyilestirilmesi
"Iyi toprak iyi urun demektir" seviyesinde bir bilgim vardi ama birseyler ekip/dikmeye kalkana kadar topraga cok dikkatli bakmadigimi itiraf etmeliyim. Topragimizin cok kaliteli olmadigini farkettikce (toprak analizleri ve kendi gozlemlerimiz sonucunda) nasil iyilestirebiliriz diye arastirmaya basladik. Ilk yaklasimimiz, standart olarak "ne eksikse (azot, fosfor, potasyum, ...) onu cuvallarla alip topraga eklememiz lazim" seklindeydi. Bu yaklasimda topraga bir takim mineraller/maddeler karisimi olarak bakiliyor ve gerekenler ilave ediliyor. Hatta toprak iyilestirilemeyecek kadar kotu ise bir yerlerden toprak getirtirsiniz onerileri de yapilmaya baslamisti.
Neyseki bu islere baslamadan permakulturu kesfettik. Topragin herseyden once yasayan bir varlik, daha dogrusu biribirine bagli canlilar birlesimi oldugunu ogrendik. Daha da guzeli, dogada cok uzun yillarda olusan ve gozumuz gibi bakmamiz gereken topragin ayni zamanda bilincli bir yaklasimla nasil kisa bir surede yaratilabilecegini/iyilestirilebilecegini ogrendik. Yukseltilmis adalarla/yataklarla teorik bilgimizi pratige cevirmeye basladik bile. Ama katmanli toprak ortusu disinda yapacak daha cok sey varmis, kisaca bunlari listelemek istiyorum. Merak edenler deneyebilsin, katkida bulunacak olanlar yorum yazabilsin diye:
Permakulturun hep yaptigi gibi dogaya bakiyoruz. Dogada toprak ya ustten ya da alttan organik madde eklenerek yaratiliyor. Tabii buna ek olarak birtakim minerallerin kayalardan vs. cozunmesi de var ama biz simdilik organik maddelere odaklanacagiz cunku organik maddeler ve yasayan kokler, toprak icindeki canlilarin da yardimi ile minerallerin de kullanilir hale gelmesine yardimci oluyor.
1. Kompost kullanma: Topragi zenginlestirmenin en hizli yolu ama elde kullanacak kompost lazim. Ayrica kompost iyi guzel ama donusumun son duragi. Bu asamaya gelene kadarki besinlerden bitki mahrum kalmis oluyor. Biz kompost isine kendi atiklarimizi donusturebilmek icin devam ediyoruz ama bitkiler icin daha cok katmanli toprak ortusu kullanmaya gectik.
2. Katmanli toprak ortusu ile ustten zenginlestirme: Bunu daha once uzunca anlatmistim. Yapmaya calistigimiz, ormanlarda agaclarin ve diger bitkilerin diplerinde surekli olarak yigilan organik maddelerin dekompoze olma surecini bilincli ve daha hizli bir sekilde bahcemizde olusturmak. Tabii bunlarin topragin derinliklerine indirilebilmesi icin basta solucan pekcok canliya ihtiyac var. Bir kez daha vurgulamak lazim ki toprak dedigimiz seyin icinden canlilari cikardigimizda geriye surekli disaridan belli maddeleri eklememiz gereken olu bir karisim kaliyor. Doga milyonlarca minik canli ile topragimizi bedavaya zenginlestirecekken onlari ilaclarla oldurup, sonra da birsuru para/enerji harcayarak eksikleri gidermeye calismamiz cok sacma degil mi? Gaia's Garden kitabinda yazar, kompost kutusunu bosalttiktan sonra altindaki kirmizi killi topragin 30 cm.'lik kapkara bir humusa nasil donustugunu anlatiyor.
3. Bitkilerin koklerini kullanarak alttan zenginlestirme: Cogu agacin koklerinin derinlere indigini biliyoruz ama yonca, hardal, vs gibi kimi oldukca zayif gorunuslu ve bazilari yillik bitkilerin koklerinin topragin metrelerce altina indigini, bu sirada cok sert katmanlari delebildigini hic bilmiyordum. Derine giden koklerin topragin yapisini gevsetmekteki rolunu kafada canlandirmak kolay da koklerin surekli bir olme ve yeniden buyume dongusunde oldugunu bilmeden topragin derinliklerine organik maddelerin nasil eklendigini anlamak mumkun degil. Kilcal koklerin omurleri meger bazi durumlarda sadece birkac saatmis. Gunduz/gece, sicak/soguk, islak/kuru gibi etmenlere gore hizla gelisiyorlar, sonra da oluveriyorlar. Tabii dogada olum = yasam. Mikroorganizmalar tarafindan hemen hizli bir donusum faaliyeti basliyor.
Biz normalde surerek topragin altina organik maddeler koymaya calisiyoruz ama yasayan bitkiler bizim ulasabilecegimiz derinligin kat kat derinine olu koklerini birakiveriyorlar. Ustelik ne traktor, ne benzin, ne de saatlerce calisma gerekiyor. Yine ayni kitapta yazar koku yenen bitkileri bu amacla kullanmaktan bahsediyor. Kendisi daikon turpu diye bir bitki kullanip dibinden kesiveriyormus, turplar da topragin altinda kalip curumeye basliyor. Ayni amacla patates de kullanilabilir herhalde. Bitkileri cok iyi tanimak gerekiyor tabii, kimi derinlerden ozellikle bazi mineralleri yuzeye getiriyor, kimi tapragi havalandiriyor, kimi azot bagliyor, vs.
4. Yesil gubre olarak bitki ekme: 2 ile 3'un karisimi. Bitkiler belli bir asamaya gelince kesilip toprak uzerinde curumeye birakiliyor, ustten organik madde beslemesi icin. Ayni zamanda bitkiler koklerine gore de secilip toprak alti icin kullanilabilir. Ornegin yonca turu baklagillerden bir bitki, hem azot baglayici olarak cururken havadaki azotu topraga ilave ediyor, hem de derin kok yapisi ile topragin altini iyilestiriyor.
Dogada ve dogayi model alan permakulturde her elemanin birden fazla fonksiyonu var ve her fonksiyon birden fazla eleman tarafindan destekleniyor. Iyi topragin tek fonksiyonu bitkilere besin saglamak degil. Humuslu bir toprak, fakir bir topraga gore kat kat fazla su tutabiliyor. Konu yagmur suyunu tutma olunca da karsimiza topragi iyilestirmek, tekniklerden biri olarak cikiyor. Suyu toplama ve depolama teknikleri de baska bir yazinin konusu olsun, orayi okumayi bitirmedim :-)
Neyseki bu islere baslamadan permakulturu kesfettik. Topragin herseyden once yasayan bir varlik, daha dogrusu biribirine bagli canlilar birlesimi oldugunu ogrendik. Daha da guzeli, dogada cok uzun yillarda olusan ve gozumuz gibi bakmamiz gereken topragin ayni zamanda bilincli bir yaklasimla nasil kisa bir surede yaratilabilecegini/iyilestirilebilecegini ogrendik. Yukseltilmis adalarla/yataklarla teorik bilgimizi pratige cevirmeye basladik bile. Ama katmanli toprak ortusu disinda yapacak daha cok sey varmis, kisaca bunlari listelemek istiyorum. Merak edenler deneyebilsin, katkida bulunacak olanlar yorum yazabilsin diye:
Permakulturun hep yaptigi gibi dogaya bakiyoruz. Dogada toprak ya ustten ya da alttan organik madde eklenerek yaratiliyor. Tabii buna ek olarak birtakim minerallerin kayalardan vs. cozunmesi de var ama biz simdilik organik maddelere odaklanacagiz cunku organik maddeler ve yasayan kokler, toprak icindeki canlilarin da yardimi ile minerallerin de kullanilir hale gelmesine yardimci oluyor.
1. Kompost kullanma: Topragi zenginlestirmenin en hizli yolu ama elde kullanacak kompost lazim. Ayrica kompost iyi guzel ama donusumun son duragi. Bu asamaya gelene kadarki besinlerden bitki mahrum kalmis oluyor. Biz kompost isine kendi atiklarimizi donusturebilmek icin devam ediyoruz ama bitkiler icin daha cok katmanli toprak ortusu kullanmaya gectik.
2. Katmanli toprak ortusu ile ustten zenginlestirme: Bunu daha once uzunca anlatmistim. Yapmaya calistigimiz, ormanlarda agaclarin ve diger bitkilerin diplerinde surekli olarak yigilan organik maddelerin dekompoze olma surecini bilincli ve daha hizli bir sekilde bahcemizde olusturmak. Tabii bunlarin topragin derinliklerine indirilebilmesi icin basta solucan pekcok canliya ihtiyac var. Bir kez daha vurgulamak lazim ki toprak dedigimiz seyin icinden canlilari cikardigimizda geriye surekli disaridan belli maddeleri eklememiz gereken olu bir karisim kaliyor. Doga milyonlarca minik canli ile topragimizi bedavaya zenginlestirecekken onlari ilaclarla oldurup, sonra da birsuru para/enerji harcayarak eksikleri gidermeye calismamiz cok sacma degil mi? Gaia's Garden kitabinda yazar, kompost kutusunu bosalttiktan sonra altindaki kirmizi killi topragin 30 cm.'lik kapkara bir humusa nasil donustugunu anlatiyor.
3. Bitkilerin koklerini kullanarak alttan zenginlestirme: Cogu agacin koklerinin derinlere indigini biliyoruz ama yonca, hardal, vs gibi kimi oldukca zayif gorunuslu ve bazilari yillik bitkilerin koklerinin topragin metrelerce altina indigini, bu sirada cok sert katmanlari delebildigini hic bilmiyordum. Derine giden koklerin topragin yapisini gevsetmekteki rolunu kafada canlandirmak kolay da koklerin surekli bir olme ve yeniden buyume dongusunde oldugunu bilmeden topragin derinliklerine organik maddelerin nasil eklendigini anlamak mumkun degil. Kilcal koklerin omurleri meger bazi durumlarda sadece birkac saatmis. Gunduz/gece, sicak/soguk, islak/kuru gibi etmenlere gore hizla gelisiyorlar, sonra da oluveriyorlar. Tabii dogada olum = yasam. Mikroorganizmalar tarafindan hemen hizli bir donusum faaliyeti basliyor.
Biz normalde surerek topragin altina organik maddeler koymaya calisiyoruz ama yasayan bitkiler bizim ulasabilecegimiz derinligin kat kat derinine olu koklerini birakiveriyorlar. Ustelik ne traktor, ne benzin, ne de saatlerce calisma gerekiyor. Yine ayni kitapta yazar koku yenen bitkileri bu amacla kullanmaktan bahsediyor. Kendisi daikon turpu diye bir bitki kullanip dibinden kesiveriyormus, turplar da topragin altinda kalip curumeye basliyor. Ayni amacla patates de kullanilabilir herhalde. Bitkileri cok iyi tanimak gerekiyor tabii, kimi derinlerden ozellikle bazi mineralleri yuzeye getiriyor, kimi tapragi havalandiriyor, kimi azot bagliyor, vs.
4. Yesil gubre olarak bitki ekme: 2 ile 3'un karisimi. Bitkiler belli bir asamaya gelince kesilip toprak uzerinde curumeye birakiliyor, ustten organik madde beslemesi icin. Ayni zamanda bitkiler koklerine gore de secilip toprak alti icin kullanilabilir. Ornegin yonca turu baklagillerden bir bitki, hem azot baglayici olarak cururken havadaki azotu topraga ilave ediyor, hem de derin kok yapisi ile topragin altini iyilestiriyor.
Dogada ve dogayi model alan permakulturde her elemanin birden fazla fonksiyonu var ve her fonksiyon birden fazla eleman tarafindan destekleniyor. Iyi topragin tek fonksiyonu bitkilere besin saglamak degil. Humuslu bir toprak, fakir bir topraga gore kat kat fazla su tutabiliyor. Konu yagmur suyunu tutma olunca da karsimiza topragi iyilestirmek, tekniklerden biri olarak cikiyor. Suyu toplama ve depolama teknikleri de baska bir yazinin konusu olsun, orayi okumayi bitirmedim :-)
Labels:
ciftcilik,
nasil yapilir,
permakultur
2 Eylül 2009 Çarşamba
Tavuklara Cit
Ciftlik hayatinda her an icin acil 10 is yapilmayi bekliyor. Sinirli kaynaklar (basta zaman) iyi bir oncelik sirasi belirlemeyi gerektiriyor. Ne en fazla rahatsizlik veriyorsa dikkatimizi ona ceviriyoruz. Tahmin edebileceginiz gibi serbest dolasan tavuklar ve yeni ekilen fideler beraberce harika bir stres kaynagi olusturuyor. Gunun sicak zamaninda genelde agac golgelerinde pinekliyorlar ama sabah ve aksamuzeri her an "simdi nereyi mahvediyorlar" diye kosturmaktan bir hal olduk (bir zamanlar kopeklerin pesindeydik ayni sekilde, hey gidi gunler!). Tavuklari busbutun kapali bir yerde tutmak da istemedigimizden moduler cit denemesi yapmaya karar verdik.

Bir ucunda minik bir zincir, diger ucunda da minik bir cengel kaynatilmis olan 130cm x 130cm'lik demirden, ayakli cerceveler yaptirdik. Cerceveler, zincir cengele gecirilecek sekilde yanyana getiriliyor ve istenen sekilde bir alan cevrilebiliyor.

Plan, 2-3 haftada bir citin yerini degistirip tavuklarin faydasini (gubreleme, zararlilari yeme, vs.) maksimize ederken zararlarini (eselenme, bitkileri tamamen tuketme) da minimize etmek.
Iclerine kumes teli alip germek ne yazikki bize kaldi. Bu is oldukca zaman alici oldugundan henuz 24 parcanin 14'unu bitirebildik. Teli de katinca tanesinin maliyeti 20 lira civari. Daha ucuz bir cozum ne yazikki bulamadik. Ise yarasin da varsin pahali olsun. Uzerinden kolayca ucup cikiverirlerse o zaman isimiz is! Ilk gunlerde henuz boyle bir olay yasamadik ama bu, ileride bunu denemeyecekleri anlamina gelmiyor. Gerci buyukler bu is icin fazla tombis ve iriler gibi. Ama eger becerirlerse citi asmayi, o zaman tek care bir kanatlarinin ucunu kesip ucamaz hale getirmek.

Bir ucunda minik bir zincir, diger ucunda da minik bir cengel kaynatilmis olan 130cm x 130cm'lik demirden, ayakli cerceveler yaptirdik. Cerceveler, zincir cengele gecirilecek sekilde yanyana getiriliyor ve istenen sekilde bir alan cevrilebiliyor.

Plan, 2-3 haftada bir citin yerini degistirip tavuklarin faydasini (gubreleme, zararlilari yeme, vs.) maksimize ederken zararlarini (eselenme, bitkileri tamamen tuketme) da minimize etmek.
Iclerine kumes teli alip germek ne yazikki bize kaldi. Bu is oldukca zaman alici oldugundan henuz 24 parcanin 14'unu bitirebildik. Teli de katinca tanesinin maliyeti 20 lira civari. Daha ucuz bir cozum ne yazikki bulamadik. Ise yarasin da varsin pahali olsun. Uzerinden kolayca ucup cikiverirlerse o zaman isimiz is! Ilk gunlerde henuz boyle bir olay yasamadik ama bu, ileride bunu denemeyecekleri anlamina gelmiyor. Gerci buyukler bu is icin fazla tombis ve iriler gibi. Ama eger becerirlerse citi asmayi, o zaman tek care bir kanatlarinin ucunu kesip ucamaz hale getirmek.
Bahcecilik/Permakultur Kitabi
Siparis ettigimiz kitaplar geldi ve buyuk bir hizla okumaya giristik. Ikimiz de birer kitap sectik, arada biribirimize ogrendiklerimizi satiyoruz. Benim okudugum ve cok sevdigimden (yarisina yaklastim) hepinize tavsiye etmek istedigim kitap:
Toby Hemenway "Gaia's Garden, Second Edition: A Guide To Home-Scale Permaculture"
Kitabi okuyamayacak olanlar uzulmesin, ben burada, firsat buldukca, elimden geldigince ozetlemeye calisacagim.
Okuma/ogrenme isini bu sonbahar bitmeden belli bir noktaya getirmemiz lazim cunku agac dikimine baslamak icin arazide yapilacak belli basli yapisal islerin bitmesi gerekiyor. Yagmur suyu nerelere toplanacak, yapilar, yollar nerelerde olacak, vs. Agac dikimi icinse en uygun zamani biliyorsunuz: 10 yil once! Biraz gec kaldik yani :-)
Toby Hemenway "Gaia's Garden, Second Edition: A Guide To Home-Scale Permaculture"
Kitabi okuyamayacak olanlar uzulmesin, ben burada, firsat buldukca, elimden geldigince ozetlemeye calisacagim.
Okuma/ogrenme isini bu sonbahar bitmeden belli bir noktaya getirmemiz lazim cunku agac dikimine baslamak icin arazide yapilacak belli basli yapisal islerin bitmesi gerekiyor. Yagmur suyu nerelere toplanacak, yapilar, yollar nerelerde olacak, vs. Agac dikimi icinse en uygun zamani biliyorsunuz: 10 yil once! Biraz gec kaldik yani :-)
Labels:
havadan sudan,
permakultur
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)